Kemerleri bağlayın Bilge Baykuşlar. Bu senenin son ayları hareketli, türbülanslı, lunapark trenindeymişiz gibi geçecek. Bir hızlı, bir yavaş, bir son hız yokuş aşağı, bir son hız yokuş yukarı, dönüşler, yan yatışlar ve tabii ki tepetaklak asılı kalmak!
Genel Görünüm ve Yakın Gelecek
Ekim ayındaki olağandışı hareketlilikle ay sonu geldiğinde ellerimiz dizlerimizde nefes nefese kalmış olabiliriz. Geçen yazılarda altı büyük, dört yeni gezegenin gerilediğini ve gerilemelerin anlamını konuşmuştuk. 2 Ekim’de Merkür durdu ve ilerlemeye hamle yaptı, şu anda ilerleme yavaş ve gölgede ama yakında eski hızına kavuşacak.
Satürn-Uranüs
Ekim ayı ve ötesinin zaman zaman gergin ve çoğunlukla sürpriz gelişmelerinin büyük etkenlerinden biri, bir süredir yeniden uyanmış olan Satürn-Uranüs karesinin son hizalanması. 2021 başından beri devam eden çekişme, düzen ve değişim, toplumsal şartlanma/baskılar ve özgürlük talepleri arasında. Evet, değişelim ama yenilikçi, özgürlükçü ve köktenci değişimin (Uranüs) de bir yapılanmaya ihtiyacı (Satürn) var. Bu çekişmenin iki yıla yakın süredir dünya sahnesinde pek çok örneğini görüyoruz, gelişmeler özellikle de dişi enerji ve kadın bedeni üzerinden devam ediyor. 2021’den beri süregelen olaylara kabaca bakalım: Sosyal medyanın tam bir Mad Max ortamına dönüşmesi, kurallara ihtiyaç duyulması ama tekliflerin daha çok Handmaid’s Tale ya da 1984 tadında olması, ABD’deki son anayasa mahkemesi kararları, Afganistan’da kız ve kadınların okumasının, çalışmasının hatta sokağa özgürce çıkmalarının yasaklanması ve son olarak İran’daki isyan, doğal kaynakların kullanılmasıyla ilgili sorunlar, iklim ve enerji krizi… Buna birçok örnek daha ekleyebiliriz, Twitter’ın (Satürn – ektiğini biçmek, Kova – teknoloji ve topluluklar) satılıp satılmaması (Boğa-sahiplik, para) konusunun uzaması bile bu karenin etkisi!
Peki, Satürn-Uranüs karesi bizleri kişisel olarak nasıl etkiliyor? Çekişmenin hangi evlerinize denk geldiğine bakın, sonra da o alanlarda son iki yıldır yaşadıklarınıza. Örneğin Satürn iki yıldır benim iletişim evimde ilerliyor, Paylaşımlarımın sıklığı haftada 4-5’ten, ayda 4-5’e düşmek zorunda kaldı. Çok çeşitli dünyevi sebeplerle eski ritme giremiyorum, bir gün bilgisayar güncellemesi on saat sürer bütün bir iş günü boşa gider, bir başka gün tam yazmaya oturmuşken acil bir olay olur ve benim ilgilenmem gerekir, vs. vs. Ve bu devam devam ediyor… Tabii bu tuhaflığın göksel sebebine uyanışım birkaç ayımı aldı, bazen uzun dönemli sosyal gezegenlerin bireysel etkilerini gözardı edebiliyoruz. Ben ne öğreniyorum? Ben ne yapıyorum? Yaptığımın işe yaramış olup olmadığını herhalde önümüzdeki yıllarda anlayacağım fakat öncelikle, tam anlamıyla teslimiyete geçmekte fayda var. Satürn bizlere alçakgönüllü olmayı öğretir. Demek ki orada öğreneceklerim varmış. Bu sırada Uranüs’ün verdiği yeni fikirleri dinlemek ve değerlendirmek için de dur-kalk şeklinde “yapmaktan” sessizliğe geçişler gerekiyor fakat iletişim dışındaki alanlardaki koşturma da devam ediyor, yani hayat “şimdi bu karenin gelişimine katkıda bulunmak için diğer tüm olayları durduruyorum” demiyor. Zor tabii. Ancak şimdi bu son kare oluşurken geriye dönüp anlamlandırmak çok daha kolay. Bu hiç bitmeyecek mi? Yoğun etki yıl sonuna kadar sürecek dostlar. Fakat eğer mesajı almadıysak, bu karenin kişisel haritamızdaki hassas noktaları tekrar tekrar tetiklenecektir. Aldığımızı umuyorum.
Plüton-Eris
Zodyak’ta her enerji birbiriyle iş birliğindedir. Bu karenin etkilerinin gücü bir başka kare tarafından destekleniyor, bu yüzden dişinin özgürlüğü ve bastırılması manşetlerden inmiyor. Plüton Oğlak’ta son aylarına girerken Eris ile karesi 2020’den beri devam ediyor. Plüton’un her ay dolunaya ve yeni ay enerjilerine aktif katılımcı olduğunu görüyoruz. Bu dolunayda aylardır gerilemekte olan Plüton gökyüzünde hareketsiz durup nükleer gücünü olabildiğince büyütüyor, Eris’le müthiş bir etkileşim içinde. Bir tarafta dişi isyan, diğer tarafta kozmik hafriyat. Plüton Oğlak’a büyük tantanayla giriş yaptığında derhal dünya çapındaki 2008 mali krizini yaşamıştık. Ataerkil düzen yıkımdan kaçamazken, hata üzerine hatayla kendi kendini yakıp kül ediyor, yerine yeni yapılar inşa ediliyor, sessiz ve derinden. Plüton bu sefer tam yol alacak ve Mart 2023’te Kova’ya geçecek. Fikrimce şimdi kükreyen liderlerin tek tek ortalıktan çekilişine şahit olacağız ve yeni yapılanmada dişi enerjinin çok büyük söz hakkı olacak. Binlerce yıldır kadınlık ve güzelliğin simgesi saçların protestolarla kesilmesi “güzel olacağıma özgür olurum” demiyor mu? Tam Eris!
Mars, Jüpiter ve Tutulma Koridoru
Evet, Ekim ayına devam edelim. 4 büyük gezegenin gerilemeden ilerlemeye döndüğü bir aydayız. Koç dolunayı ile de tutulma koridoruna resmen giriş yapıyoruz. Enerji akışı aylar sonra değişiyor ve ne zaman hava değişse, fırtına çıkar ya da bir başka değişle uçak ne zaman farklı basınçlara sahip hava kütlelerine giriş yapsa türbülans olur. Satürn 22 Ekim’de gerilemesine son verirken, ayın 27’sinde Jüpiter geri viteste tekrar Balık burcuna giriyor. Ve tabii ki ardından İkizler’de çok önemli Mars gerilemesi başlıyor. Bu hareketin en başında ileri mi gidiyoruz, geriye mi, pek bilemeyeceğiz, hemen ardından gelen ay tutulması ise işleri berraklaştıracak. Ama tabii önce 25 Ekim’deki Akrep güneş tutulmasını yaşayacağız. Çok çok dinamik ve yüklü bir ay. Sıkılmaya vaktimiz yok.
Venüs Yıldız Noktası
Bu ay Venüs’ün hareketleri de önem taşıyor, 22 Ekim’de 1770’lerden beri ilk defa kendi burcu Terazi’de bir yıldız noktasını oluşturacak. “Bağımsızlık, eşitlik, kardeşlik” desem sanırım bu hareketin ana fikrini anlarsınız. Yepyeni bir başlangıç daha ekleniyor enerjiye. Bunu tek başına yapmayacak, bir de yol arkadaşı var: Haumea, Hawaii Doğuş Tanrıçası. Aynı gün Satürn’ün de ilerlemeye başladığını düşünürsek müthiş bir enerji yüklemesi görüyoruz. Etki alanları? İlişkiler, değerlerimiz, adaletimiz ve dişi enerjiyi ifade etme şeklimiz. Haumea doğanın gücünü ve kendi yaratım yeteneğini nasıl kullanacağını bilir ve durumlara, şeylere can katar. Çabalamaz, sadece doğayı takip ederek akışla birlikte yaratır. Bu enerjiyle iş birliğine girdiğimizde biz de gücümüzü hatırlayabilir, akıntıya karşı değil, Haumea’yla hayatımızın çeşitli alanlarına taze kan getirebiliriz.
Dişi Enerji Sadece Kadınlar İçin midir?
Buraya kadar içinde yüzdüğümüz dönüştürücü enerji banyosunu anlattım, özellikle dişi enerjinin vurgulandığı yıllar yaşıyoruz. Zodyak sadece kadınlara mı sesleniyor? Bütün bunlar dünya nüfusunun yarısı için mi geçerli? Tabii ki değil. Erkekler içlerindeki dişi enerjiye saygı duymaya, kabul etmeye ve nihayetinde hayatlarındaki kadınlara eşit bakmaya başlamadan ne Yükseliş gerçekleşebilir, ne de huzur dolu günler gelebilir. Bereket kesinlikle dişi enerjiye bağlıdır. Çalışmalarımda bazen masumca iletilen itiraflar duyuyorum, bunun itiraf olduğunu bile düşünmeyen erkeklerden, yanıtım hep aynı oluyor, “Hiç bunun bir kadın/bir genç kız/bir kız çocuğu için ne kadar tehditkâr/ürkütücü/yaralayıcı olabileceğini düşündün mü?” Bunlar kötü insanlar değiller, sadece dişi bakış açısını da kapsayacak şekilde eğitilmemişler. Biri eril diğeri dişi iki ayrı dünyada yaşamıyoruz ve artık iş birliğine girmenin tam vakti. Bu da her iki cinste büyük bir düşünce şekli ve tavır değişimi gerektiriyor. Burada kadınlara (evet, yine!) büyük iş düşüyor. Kadınlar anlatmazsa, alan tutmazsa, kararlı bir şekilde sınırlarını ilan etmezse öğrenilmesi gerekenler nasıl öğrenilebilir? Alışkanlıklar nasıl değişir?
Gariptir dostlar, acaba bu iş birliğinin ilk kitlesel kıvılcımlarını en son beklenen yerde, İran’da görüyor olabilir miyiz?
Dolunay’a gelirsek…
Dolunaylar bize sorularımızın cevaplarını verir ya da en azından bir şeyleri bitirerek yaratmaya çalıştıklarımızın yolunu açar. Bu dolunay da kuralı bozmuyor. İlişki ve benlik eksenindeyiz. “Ben” diyen Koç ile “Biz” diyen Terazi’nin çatışmasını içinde hissetmeyen var mıdır, bilmiyorum. Kadim sorular: “Ben, ben olursam, bizi kaybeder miyim?” ya da “Sana bu ödünü verirsem, ben ne olacağım?”
Venüs güneşin yanı başında, Yaralı Şifacı Chiron ise dolunayın hemen yanında. Bu, şifa zamanı. Bu, AYDINLANMIŞ BENCİLLİK zamanı. Bu, saygılı özgürlük zamanı.
Olduğunuz insan olun, ne hissediyorsanız söyleyin, çünkü bunu sorun haline getirenler sizin için önemli değildir ve sizin için önemli olanlar ise bunu asla sorun yapmazlar.
Bernard M. Brauch
Koç alıp başını gitmeyi, canının istediğini yapmayı ister, özgürlüğünün peşinden koşar. Terazi ise denge ve sevgi ifadelerinin peşindedir, diğerlerinin bakış açılarını önemser. Terazinin bu yaklaşımı takdir edilir, verdiği ödünleri fark edenler olsa da bu ödünler göz ardı edilebilir. Varsayım, Terazi’nin ne kadar sağduyulu, ne kadar verici, ne kadar adil ve yüce olduğu ve biz istediğimizi aldığımızda otomatikman mutlu olacağı yönündedir. Yani bu denklemde kimse “biz” kavramına değer verenin de kendi arzularına, tutku ve hayallerine sahip olabileceğini, bazen de alıp başını gitmeyi isteyebileceğini düşünmez.
Aydınlanmış bencillik, sağlıklı sınırlar belirlemek ve bu sınırları özenle uygulamaktan geçer. Denklem tamamlanmıştır. Bu dolunay canlar acıyabilir, eski varoluş ve benlik yaralarımız yeniden kaşınıp kanayabilir. Siz kimsiniz? Hissettiğiniz nedir? Ne istiyorsunuz? İlişkilerinizde üzerinize aldığınız rol nedir? Chiron ve ay bizleri ilişkilerdeki tavırlarımıza ve onların kökeninde yatan yaralarımıza uyandırıyor. Terazi’deki güneş ise Venüs’le el ele, şifaya yöneltiyor. Kendimizden başka kimse olamadığımıza göre, neysek o olmalıyız.
Bu dolunayın bizden talebi çok açık:
Birbirinin özerkliğine ve özgünlüğüne olan saygı, kıymetli bir sevgi ifadesi haline gelmeli!
Ve bu da aydınlanmış bencilliğin bir başka tarifidir.
Dolunayın Sabian sembolü;
İki kuralcı, evlenme yaşı geçmiş bekar kız
Bu sembolün 1925’te yazılmış orijinali, “iki kuralcı evde kalmış kız” diyor. Evde kalmak… Yüzyıl sonra öyle köhnemiş, öyle saçma bir kavram olarak geliyor ki. O zamanlarda çoğunluk için evde kalma yaşı 25-30 civarlarındaydı, yani kadınlar ergenlik biter bitmez rafa kaldırılacak, kullanışlılığını kaybetmiş mahluklara dönüşüyordu.
Bu görüntüye baktığınızda ne hissediyorsunuz? Onlar ataerkil toplumun beklentilerine karşı gelmiş asi kadınlar mı? Bu belki de bir zaferdir ya da bir yenilgi. Onlar bağımsız mı? Baskılanmış mı? Umutsuz mu? Huzurlu mu? Bu hayattaki potansiyelini gerçekleştirme şansının olmadığına inanan birisi nasıl yaşar? Bu kadınlar ne yapıyorlar? Dedikodu? El işleri? Sessizce kitap okumak? Özlemler, hayaller? Bilmiyoruz. Aşırı kuralcı olduklarını biliyoruz, eşanlamlısı tutucu. Görüntüye önem veriyorlar. Mükemmel olmak istiyorlar. Asla başarılamayacak bir şey.
En büyük korkumuz İSTENMEMEK, yalnızlık, bizi sevecek, onaylayacak kimsenin olmaması. Bu da bizi doğrudan Chiron’un Koç’a giriş yaptığından beri vurguladığı kadim yaraya geri getiriyor: Sevilecek, onaylanacak, istenemeyecek kadar “mükemmel” olmayabileceğimiz düşüncelerine…
Koç, korkulara rağmen ilerlemektir, Terazi ise bunu adil bir şekilde yapmak ister. Terazi’deki güneş “Emekli deniz kaptanı” derecesinde, bize hatıralarla yaşayan nostaljik bir resim veriyor. Güneş bizi nostaljiyle kendini oyalamaya ve geçmişe dair pişmanlıklara karşı uyarıyor.
Anlayacağınız, ultra hareketli bir Zodyak’ın ortasında iki durağan sembolümüz var. Her ikisi de artık pek de bir işe yarayacaklarına inanmayan insanlara dair resimler.
Bu kasvetli semboller bizleri bu kalıpların dışına çıkmaya çağırıyor. Bu dünyada herkesin ama herkesin bir amacı, anlamı ve önemi var. Sizin de! Onun da! Ötekinin de! Burada boşuna yer kaplayan hiçbir varlık yok.
Bunu idrak edeceğimiz bir dolunaydayız. Ve bunu bir defa hissettiğimizde zihnimizde bir Uranüs şimşeği çakar! BEN BURADAYIM ve BU HAYATI GERÇEKTEN YAŞAMA FIRSATINI KULLANACAĞIM. Bunu da kendimiz gibi olmadan, aydınlanmış bencilliği uygulamadan ve kendimizden asla ulaşılamayacak mükemmellik beklemek yerine özgünlüğümüzü kabul etmeden başaramayız.
Bu dünyaya katkınız özgünlüğünüzde yatıyor.
Ardından gelen, silkelenip geçmişi ve kuralcılığı bırakmak, ilişkilerde çok daha açık zihinli, açık kalpli ve esnek olmak, harekete geçip elimizden gelenin en iyisini yapmaktır. “Ben ne hissediyorum? Beni ne neşe-keyif-coşkulu kılıyor?” soruları bundan dolayı önemlidir.
Adım adım Chiron şifası çalışmaya başlar, sonuç aldıkça yeterlilik hislerimiz yükselir, Venüs değerlerimiz berraklaşır, istendiğimizi hissetmeye ve ne istediğimizi keşfetmeye başlarız. Onaylanmak için anlamsız ödünlerle paspas olmaya ihtiyacımız olmadığını görürüz.
Ve dostlar, böylece içimizdeki dişi enerji de özgürleşir.
9 Ekim gecesi saat 23.54’de gerçekleşen bu dolunayın başlattığı epik yolculuk burada bitmeyecek, önümüzdeki aylar çok önemli enerji girişleriyle dolu. Yarınki 10-10 kapısından bahsetmedim bile!
Ama şimdilik, hepinize en sonunda bu hayatta kapladığınız alan için özür dilemediğiniz, varoluşunuza mazeretler uydurmak zorunda kalmadığınız, kendinizden başka hiçbir şey olmanıza gerek olmadığını derinden hissettiğiniz bir dolunay diliyorum.
©Mor Alev 2022
YEPYENi! “Sabian Hikayem”. Kendi gizeminizin kilidini açın. Kendinizi gerçekleştirin!
En son nöroplastisite yöntemleriyle HAYATINIZI AKIŞA AÇMAK, ALMA-VERME DENGESİNİ KURMAK, KISIR DÖNGÜLERE SON VERMEK ve BOLLUĞA EVET! demek için “Dönüşümsel Akış ve Bolluk Metodu” bağlantısına tıklayın.
SAĞLIKLI KİLOYA ULAŞMAK ve bedeninizle barışmak için Dönüşümsel Akış ve Bolluk Metodu ile Sağlıklı Zayıflama yönteminden faydalanmak için buraya tıklayınız.
Bu değişim döneminde, “Büyük Resme” ve yükseliş sürecindeki rolünüze dair daha fazla anlayış sahibi olmak, Yüksek Benliğiniz ve Ruh Ekibinizle daha yakın bağlantıda yaşamak üzere, Yüksek Benliğiniz (Yaratan Benliğiniz, Öz-Benliğiniz, İçinizdeki Işık) yönetiminde Mor Alev’le kişisel olarak çalışmak istiyorsanız lütfen “Yükseliş Enerjileri ile Kişisel Danışmanlık” bağlantısına gidin.
Bu yazının 5846 numaralı Telif Hakları Kanunu uyarınca tamamının ya da parçalarının kopyalanması, izinsiz olarak yayınlanması, yazarının adının değiştirilmesi, üzerinde hak iddia edilmesi yasaktır. Kanunun 71. maddesi uyarınca bunun aksi davranışlar hakkında yasal işlem yapılır. http://moralev.com
Bu yazıyı okuduktan sonra çok rahatladım. Çok teşekkürler🙏❤️🧿😀
BeğenLiked by 3 people
Teşekkür ediyorum. Dişil enerjinin güçlü rüzgarında dengelenmek, kendimiz olmak ve özgürlüğün kendisi olmak zamanları.
Ülkemiz ve dünyamız ve tüm yaşamlar için hayırlı olsun.
BeğenLiked by 2 people
Yükselenim oğlak, güneşim boğa. Son yıllarda her dolunay beni ezip geçiyor fakat yazdıklarınızdan ve bireysel spiritüel çalışmalarımdan güç alarak aşıyorum bu zorlayıcı günleri. Nedense ailemdeki kadınlar da en az benim kadar etkileniyor dolunaylardan. Onlarla da paylaşıyorum yazılarınızı. İçimize su serpiyorsunuz, var olun.
BeğenLiked by 2 people
❤️❤️❤️
BeğenLiked by 2 people
Çok güzel, çok etkilendim..
BeğenLiked by 2 people
Harika, süper bir yazı olmuş,yaşadığımız ve bizzat hissettiğimiz gercekleri tüm açıklığıyla o kadar güzel ifade etmişsinizki sizi tebrik ediyorum.Çoook teşekkürler,sevgiler
BeğenLiked by 2 people
Her zamanki gibi çok olumlu bir enerji veren bir yazı olmuş teşekkürler. Ancak “evde kalmış” yerine başlıkta “evlenme yaşı geçmiş” ifadesini neden tercih ettiniz merak ettim. Yumuşatma amacı taşıyorsa bence bu ifade de yaş ayrımcılığı “ageism” içeriyor.
BeğenBeğen
Sevgili Nomad, Sabian sembolünün verdiği mesajın tamamı felaket, cinsiyet ve yaş ayrımcılığı zaten içeriyor. Ben sözlükteki iki anlamı da kullanıp sizleri anlam eksikliğine sürüklemek yerine resmin tamamını verdim. Evde kalmak da “ageist” değil mi? Burada sosyal baskıyla kendini işe yaramaz hisseden insanlar söz konusu, kadın veya erkek. Güneş de emekli kaptan derecesinde. Bunu özellikle pandemi sürecinde görmedik mi? 65 yaş üstüne yapılmış olan zulüm asla unutulmamalı, bu insanlar bir buçuk yıl sokağa çıkamadılar, seyahat edemediler, bütün bir ülke onları görmezden geldi, hayatlarından bezdiler, sağlıklarını kaybettiler ve kimse parmağını bile kıpırdatmadı! Ya da şu anda bedava çocuk bakıcısı muamelesi gören büyük ebeveynleri ve bir de bunun için takdir edilmeyenleri düşünün. İşte, evde, sokakta, resmi dairelerde, sosyal alanlarda, medyada yaşlılarımız çoğunlukla ya sterotipler üzerinden algılanıyor ya da görmezden geliniyor.İşte sembollerin güzelliği ve zamansızlığı da burada. Biz neye ve kime değer veriyoruz, kimleri görmezden geliyoruz, biz de kendimizi o grupların içinde bulduğumuzda ne yapacağız? Potansiyelimizi dışımızdaki köhnemiş bakış açıları yüzünden yaşamaktan vazgeçtiğimizde bu hayata nasıl devam ederiz? Sevgilerle
BeğenLiked by 2 people
Sevgili Mor Alev, biz kadinlarin odevleri ne zaman bitecek ? “Evet, yine” bize odev cakilmis ,niye hep is bize dusuyor? Madem yaratilista esitiz, niye o hareketi beyefendiler baslatmiyor, rezil eden onlar degil mi?
BeğenBeğen
Sevgili Asil, ataerkil düzen kendi kendine geldi, erkekler de bu senaryonun kötü adamları varsayımı var sözlerinizde. Bir şeyin olması için her iki tarafın da rızası gerekir. Dişi izin vermeseydi bunlar olmazdı. Bu düzende tek acı çeken kadınlar değil, erkekler de asla tam, bütün ve mutlu hissedemiyor. Şimdi dişi enerjinin nüfustaki temsilcileri olan kadınların verdiğini geri alması gerekiyor. Bence bu da erkek annelerinden ve layık olduğundan azını aldığına inanan kadınlardan başlıyor. Sevgilerle
BeğenLiked by 1 kişi