Sevgili Bilge Baykuşlar, 2017 yılında yayınlamış olduğum bu makale tam bu döneme uyuyor! İki gündür “kancalar, kancalar..” diye zihnimde yankı yapıyordu (Bu, blog bir yazıyı tekrarlamak istiyor anlamına gelir hep) ve bugün de gelen bir yorum bu tekrara önayak oldu. Umarım siz de faydalı bulursunuz.
***
Şu anda bulunduğumuz yerdeyiz. “Geçmişim neden böyle acılı veya sıkıntılı ya da geçmiş neden daha güzeldi? Gelecekte neler olacak?” Bu iki soru ve onların çeşitlemeleri bizi öyle meşgul ediyor ki, şu anda burada olduğumuzu unutuyoruz. Tam anlamıyla, “gerçek olmayan” bir sanal gerçeklik yaşamaya başlıyoruz, çünkü zihnimiz bulunduğumuz yerden başka her yerde! Dünde, on sene öncesinde, yarında, on sene sonrasında… Geçmiş senaryoları düşünüyorsunuz… Biliyorsunuz, hiçbir şeyi tarafsız hatırlamıyoruz, hep kendi bakış açımızdan görüyoruz durumları yani o hatırladığınız şey büyük ihtimalle tam olarak doğru değil. Gelecek senaryoları… Belki mutlu son filmleri ya da korku filmleri yazıyorsunuz. Belki dua edip bekliyorsunuz yıllardır bir şey yapmadan. “Gelecek ne zaman gelecek?” diyorsunuz.
Oysa bu yazının başlığını ilk gördüğünüz an bile geçmişte kaldı, şu anda bu sözcükleri okuyorsunuz. BURADASINIZ. BURASI TARAFSIZ. BU AN sadece BU AN. Ve ben şu anda BURADAYIM. BURADA. Gelin birlikte bu ana odaklanalım. Burada ne var? Her şey ve hiçbir şey. Sonsuz potansiyel ve boşluk. Bu ana nefes alalım, bu ana nefes verelim, haydi şimdi. Ağır, uzun nefesler, bir iki tane daha…Anı hissedin… Belki bedeninizi hissetmeye de başlarsınız. Kürek kemiklerinizin arasındaki o tutulmuş kası, başınızın ağırlığı ya da hafifliğini, kolunuzdaki hafif kaşıntıyı ya da göğüs kafesinizin genişlediğini fark edersiniz. Ve bir nefes daha, tekrar ana geliyoruz. Bedeni hissettiğimiz an da geride kaldı. Yavaş. Sakin. Peki, bu an nasıl hissettiriyor? Aceleye gerek yok, ama geçmişte kalmaya da gerek yok. Bir sonraki bu ana geçiyoruz. Belki gözlerinizi kırparsınız, belki dışarıdaki hayat sesleri sizi rahatlatır ya da dikkatinizi dağıtır. BEN BURADAYIM. Kalbiniz, sizi bir ömür destekleyen kalbiniz, hep burada. O geleceği düşünüp, “ben sonra atarım, şimdi dün nasıl atmıştım onu düşüneyim” demiyor. O burada ve bu anda. Belki “seni seviyorum kalbim” dersiniz. Ve anda kalmaya devam ediyoruz. Burada hiçbir şeyin önemi yok. Burada kimse bir şey istemiyor. Burası rahat. Şimdi belki küçük benliğiniz araya giriyor, “Bu yazı nereye gidiyor?” diyor. “Hadi çabuk, yapacak başka işlerim var.” Ve siz de dersiniz ki, “Ben buradayım sevgili egom, sen de buradasın. Buradan, bu andan, şimdiden başka bir yer yok.” Ve izin verin bir dalga rahatlama yukarıdan aşağıya aksın, sizi süpürsün… Burası… Sadece… Burası… Şimdi…
Böylece birkaç saniyede ana odaklandınız. Bir çırpıda ufak bir meditasyon yaptınız. Aslında çok kolay, değil mi?
Şimdi anda kalmaktan ve kancalardan bahsedelim. Kancalar, Pema Chödrön’ün bize Tibet dilindeki “shenpa” kelimesiyle getirdiği bir kavram. Kelimenin tam anlamı “bağlanmak” ya da “yapışmak” ama verdiği his, “kancayı takmak” ya da “kancaya takılmakla” daha ilintili. Peki, kanca (shenpa) neye takılı? Davranış, tepki ve düşünce alışkanlıklarımıza takılı o kanca. Kanca takılı oldukça kalıplarımız değişmiyor, hayat hikâyemiz de öyle. Her saniyedeki sonsuz olasılıklar dizisinden kancayı takmış olduğumuz eski kalıbı seçiyoruz ve aynı hikâyeyi tekrar tekrar yaşıyoruz.
Şu anda bütün dünya yepyeni enerjilerle kancayı takmamayı öğreniyor. Kancanın takılabileceği çok şey var. Trump var, referandum var, ekonomik korkular var, haberler var, sizinle ilgili memnuniyetsizliğini belirtmiş olan bir aile ferdi, bir eş ya da iş arkadaşı var, bir sürü şey var… Etrafımız kancanın derhal takılabileceği yığınla tırtıklı, delikli, yapışkan durumla çevrili. Gözümüzün önünde ne kadar sallasalar da, üzerini türlü çeşitte yemlerle süsleseler de kancalara takılmayabiliriz ya da kanca atmayabiliriz.
Bunun için önce takılma sürecimizi anlamalıyız. Çünkü kancanın takılması için büyük bir şey olmasına bile gerek yok. Pema Chödrön diyor ki, “Bazen birisinin bize bir bakışı, duyduğumuz bir şarkı, hatta bir koku bile bizi o hisse getirebilir. Gelen hissin bulunduğunuz anla hiç ilgisi yoktur ama oradadır. En derinlerde bir sıkıştırılma, bir geri çekilme arzusu…” Burada açık kalbin yavaşça arkalara bir yerlere saklanmaya başladığı durumları anlatıyor. Sonra bu derin ve zor fark edilen hisler bizi kendini aşağılama, kıskançlık, öfke, suçlama gibi duygulara götürüyor. O noktada kanca tam olarak takıldı. Kancayı bilerek ve isteyerek takmıyoruz elbette ama neden acı çektiğimiz konusunun tam da kökeninde “o” bulunuyor. Çünkü hissettiğimiz rahatsızlığın çaresinin kancayı taktığımız şeyde olduğu düşüncesine alışmışız.
Sürekli değişen bir dünyada yaşamanın getirdiği emniyetsizlik hissinde ve gelecek korkusunda kancalar bir virüs gibi yayılıyor, gelişiyor ve büyüyor. Bu emniyetsizlik hissini, arka planda hafif rahatsızlık, huzursuzluk olarak deneyimliyoruz. Ve bir şekilde hoşumuza giden şeyler yaparak rahatsızlığı sona erdirmeye çalışıyoruz, yemek, alışveriş, iş, vs… Ölçülü olduğu zamanda bu hoşumuza giden şeyler gerçekten harika. Tadına varabilir, hayatımızdaki varlıklarına minnet duyabiliriz. Ama o şeylere bizi rahatlatacak diye baktığımızda, onlara fazladan anlam ve güç yüklüyoruz, hooop bir kanca daha takılıyor!
Şikâyet ediyoruz, kanca! Birilerine onu acıtacak şeyler söylüyoruz, kanca! “Neden, neden böyle oldu?” diye kafa patlatıyoruz, kanca! “Nerede hata yaptım, benim suçum ne?”, devasa kanca!
Kancalardan kurtulmanın en iyi yolu meditasyonlarımızdır. Çünkü farkındalığımızı yükseltir, kendimizi daha iyi tanırız, anı yaşarız ve sakin, sağduyulu kararlar veririz. Kancaya takılmadan durumu değerlendirebilir ve yola devam edebiliriz. Olanlara önem vermemek değildir bu, sadece olandan ders alıp olgunlaşmaktır. Yani alışkanlıkla verdiğimiz tepkilerin yerine yeni tepkiler verebilir ya da tepki vermemeyi seçebiliriz. Buna Pema, “kaşıntıyı kaşımadan yola devam etmek” diyor.
Şimdi, kaşıntıyı kaşımadan yola devam etmek çok zor. Zincirlenmişiz gibi. Hatta duyduğumuz rahatsızlıktan dolayı cezalandırılıyormuşuz gibi. Pema Chödrön’ün tavsiye ettiği şey tam da bu anlama gelmiyor. Öncelikle kaşıntının kökenini ve ona nasıl kancayı taktığımızı tanımalıyız. Bunu ancak pratik yaparak yeni bir günlük alışkanlık haline getirebiliriz. Kancayı hissettiğimiz an onu sorgulamalıyız. Sonra, ona sevgiyle yaklaşmalıyız. O rahatsızlık bizden gerçekte ne istiyor? Meditasyon alışkanlığının verdiği sakinlik, bunu berraklıkla görmenin en basit yoludur. Rahatsızlık, mesajını verdiğine emin olduktan sonra gidecektir. Bu kadar basit!
Her kaşıntının bir sebebi vardır. Şimdi onu görmezden gelmek ya da sürekli kaşımak yerine, kabul ettik. Mesajını aldık, ya sizi kaşındıran kazağı çıkaracaksınız ya da o kazağı giymeye devam ederek kaşınmaya kancayı takacaksınız.
Önerim kökte yatan sebebi tanıdıktan sonra kaşıntıya teşekkür etmektir ve onu sevgiyle serbest bırakmak. Sonra da o en derin arzu, ihtiyaç, istek üzerinde çalışmanız ve ruhunuza onu sunmanızdır.
Bunları sakin meditatif anlar olmadan yapmanız çok zordur. Çünkü kendi dışınızda yaşamaktasınızdır, hâlbuki kaşıntının kökeni kendi içinizdedir. Bu nedenle günde birkaç dakikanızı ayırıp meditasyon/sakinlik anları/düşünmeden düşünmek, arkadaşlar, adına ne derseniz deyin, kendi içinize dönmeniz ve anda bulunmanız yaşadığımız günlerde önemliden de öte, hatta hayati değerde!
Tam böyle derken yine Pema Chödrön’den bir alıntı yapıyorum, çünkü meditasyonla ilgili bir kanca da var! Pema, rahatlatan bir meditasyonu ve sonrasını şöyle anlatıyor: “Diyelim ki, meditasyonunuz sırasında rahat, yerleşmiş ve açık hissettiniz. Düşünceler geldi ve gitti, ama kancayı size takmadılar. Onları tanıdığınızda gökyüzündeki bulutlar gibi çözülüp gittiler. Çabalama hissi olmadan bulunduğunuz ana dönebildiniz. Sonra da o keyifli deneyime takıldınız. ‘Doğru yaptım, çok iyi meditasyon yaptım. İşte böyle olmalı, meditasyonlarımın örneği bu olmalı.’ Böyle yakalanmak kibir inşa eder, kibir de tam tersi yokluğu yaratır, çünkü bir sonraki meditasyonunuz hiç de ona benzemez.
Orada oturdunuz ve daldan dala atlamaya başladınız, işte bir şeye kafayı taktınız, evde bir şeyi düşündünüz. Endişelendiniz, telaşlandınız; korku ya da öfkeye kapıldınız. Meditasyon sonunda, bütün cesaretiniz kırıldı – ‘kötüydü’, ve kendinizi suçladınız. Bu iki meditasyon deneyiminin herhangi birinin doğasında doğru ya da yanlış bir şey var mı? Sadece kanca (shenpa) var! ‘İyi’ meditasyona karşı duyduğumuz his bizi meditasyonun “nasıl olması gerektiği” konusunda kancalıyor, bu kanca da ‘nasıl olmaması gerektiğine’ kancalıyor. Oysa meditasyon neyse odur. Bizler onun fikrine takılıyoruz. İyi deneyimin ne olduğu konusundaki yargılarımıza takıntı yaptığımızda diğer her şeyi bırakıp kendimize olumsuzca dalmamız güçleniyor, kötü deneyime takıldığımızda daha da güçleniyor. O yüzden bizlere kendimizi yargılamamız öğretilir, iyi ya da kötünün kancalarına takılmamız için.”
2015 yılında çok ihtiyacımız olacağını vurgulayarak bir meditasyon kampanyasıyla konu hakkında bir dizi yazı yayınlamıştım. Eğer siz de tanıdığım kişilerin büyük çoğunluğu gibi sessizlikte kendi kendinizle kalmayı, yargılamamayı, anda bulunmayı deneyimleyemiyorsanız, o yazılar yardımcı olabilir. Benim her zamanki önerim derhal düzenli meditasyon alışkanlığı yaratılması ama bundan bir şey beklenmemesidir (biliyorum tuhaf bir ironi var). Bu yazıların bir kısmı için buraya tıklayın, geri kalanları ise meditasyon kategorisinde.
Bu arada, farkındaysanız eğer “kancalar” ile yine salıverme işlemini anlatmış oldum, bu sefer bu konuyu Pema Chödrön sayesinde farkındalık ve anda kalmak açısından işledik. (Onun kitaplarını Türkçeye çevrilmiş halde bütün büyük kitapçılarda bulabilirsiniz.)
Sevgili Bilge Baykuşlar, bu dünyada rahat, huzurlu, hayatından memnun, özgür ve severek, sevilerek yaşamayı istemeyen bir kişi bile olmadığına bütün benliğimle inanıyorum. Bunu başarabilmemizin yollarından biri farkındalığımızı artırmak, kendimizi minnet hissinde bulmak, anda yaşamak ve böylece salıvermek!
Bu zamana kadar çok farklı benzetmelerle çok farklı şekillerde salıvermeyi konuştuk. Kara tahtadan, kaşındıran kazaklara, dalgalarda sörf yapmaya, ışık üflemekten, Michael’la drama bağımlılığımızı kesmeye, Rafael’in verdiği aynada kendimizi görmeye kadar, kim bilir daha ne benzetmeler ve farklı yöntemler kullanacağız?? Hepsinin hedefi aynı! Şu taşıdığımız yükleri sevgiyle bırakmak! Gideceğimiz yere onlarla ulaşamıyoruz, hatta gittiğimizi düşündüğümüz yere çoktan ulaştığımızı bile anlayamıyoruz bazen.
Dünü bırakın, yarını bırakın. Buraya gelin. Tam buraya, yaşadığınız ana. Farkındalığınızı takdir edin. Zihniniz ve kalbiniz muhteşem varlıklar. Anda onları hissediyorsunuz. Anda siz sizsiniz. Anda bağımsızsınız. Anda harikasınız. Tam burada. Ahh, bir de kaşınmasak! 🙂
©Mor Alev 2017
Bu dönemde ruhunuzun potansiyelini bütünüyle anlamak, hayata nasıl geçirebileceğinizi öğrenmek, Yüksek Benliğiniz ve Ruh Ekibinizle daha yakın bağlantıda yaşamak üzere, Yüksek Benliğiniz (Yaratan Benliğiniz, Öz-Benliğiniz, İçinizdeki Işık) yönetiminde Mor Alev’le kişisel olarak çalışmak istiyorsanız lütfen “Yükseliş Enerjileri ile Kişisel Danışmanlık” bağlantısına gidin.
2019’da YENİ! En son nöroplastisite yöntemleriyle hayatınızı akışa açmak, alma-verme dengesini kurmak, kısır döngüleri sona erdirmek ve bolluğa “evet!” demek için “Dönüşümsel Akış ve Bolluk Metodu” bağlantısına tıklayın.
2019 Haziran’da YENİ! SAĞLIKLI KİLOYA ULAŞMAK ve bedeninizle barışmak için Dönüşümsel Akış ve Bolluk Metodu ile çalışmak istiyorsanız buraya tıklayınız.
💜💜💜
BeğenLiked by 1 kişi
Aldous Huxley’in Ada isimli romanını okuyun
BeğenLiked by 2 people
Ne diyebilirim ki harikadan baska… Tam da eskide saplanip kaldigim kotu olaylar uzerine birkac gundur istemeyerek de olsa dusunmekten kendimi alikoyamadigim bir zamanda geldi bu yazi. Ben degerliyim. Ben onemliyim. Kancalarimi kabul ediyor ve onlari sevgiyle ugurluyorum. Ben su andayim, ben ozgurum. Sukurler olsun.
BeğenLiked by 1 kişi
Kaşıntımın geçmesi niyetiyle😁Teşekkürler
BeğenLiked by 1 kişi
Biz teşekkür ederiz sevgili Cem
BeğenBeğen
Çünkü blog tekrara düştü.
BeğenBeğen
Anlayamadım?
BeğenBeğen
Varlığınıza şükürler olsun 🙏
Sevgiler🌸
BeğenLiked by 1 kişi
Bence gercekten kancalanma sonrasi sakin kalip, uuufff kurtul su kancadaaan diye degil de, sabir ve sefkatle ise yonelmek.bu kancalanma surecinde ne utanc,ofke,uzuntu yasatti da takilindi cok sakin kendimizi dinlemek,sevgi verip iyilestirmek cok onemli.cunku bu duygularin hepsi aslinda kontrolle ilgili doguyor, egosal istegin yonunde gitmeyen durumlsrda olusuyor.kontrol edip istedigimiz gibi yapamadigimiz icin o seyi, kancalanip duruyoruz. Ona sakince,dinleyici ve “merak etme,seni goruyorum,anlayacagim,hissettigin rahatsizligi paylas benimle,seni yaegilamayacagim ve sefkatle destek olacagim” dedigimiz zaman kendimize, o zaman dediginiz gibi,mesajimi verdim diyor ve gidiyor kancalayan sey. Ve tabii ki bu olaya paniksiz ve huzurla yaklasmak icin bence de gunluk meditasyon cok onemli. Ve meditasyon neden yargilanir bilmiyorum, o 10-15 dk.dan sonra nasil gecerse gecsin,bazen 10 dk boyu meditasyon yaptigimi unutmus ve dusuncelerle bogusuyo olsam bile,o bitince artik bitmistir diyorum ve geri donup degerlendirmiyorum ben hic.bunu tavsiye ederim.meditasyon sonrasi donup de bakmamak,cunku o “an” zaten bitti.anda kal yeter.o an kalamamis olmanin bile bi onemi kalmadi ki..sadece ertesi gun tekrar oraya otur yeterli. Cok tesekkurler! 🙂
BeğenLiked by 2 people
Bugüne kadar koşulsuzca paylaştığın mesajlarınla nice kancalarımdan kurtuldum, bu yazıyı tekrar okuyunca benim benliğim ve hislerim sigarayı artık bırakmam konusunda adeta bas bas bağırdı. Artık kesinlikle bırakmak istiyordum ve karşıma bir yöntem çıktı ve tak diye sigarayı bıraktım düşüncelerim öyle netleşti ki bir daha içmeyeceğimi biliyorum; öyle mutlu, özgür ve rahatlamış hissediyorum ki, sevincimden ağlayıp duruyorum Kendime kavuşmuş gibiyim çok mutluyum 😭🙏
BeğenLiked by 1 kişi