Sevgili Dostlar, geçen ay bu blog ve diğerleri birden bire erişilemez olduğunda sizleri içimizdeki sansürcüyü, zorbayı ve zorla kendini başkalarına kabul ettirmeye çalışan yanımızı bulup aydınlatmaya çağırmıştım. Gerçekten bu yöntem, sihrini gösterdi ve blog birden bire okunur hale geldi. Hala engelleme var mı, bilmiyorum. Benim istatistiklerime bakılırsa yok. Her biri korkunun ifadesi olan bu nitelikleri büyük ölçüde dönüştürdüğümüze inanıyorum. Kıyıda köşede kalan tortular vardır mutlaka ve onları da salıvermemiz için yeni fırsatlar karşımıza çıkacaktır.
Dün gözüme başka bir şey çarptı ve beni uzun bir ruh araştırmasına yöneltti.
Dostlar, size “dostlar” diye seslendiğimde bunun kalpten geldiğini bilin. Siz bana hayatınızı açıyorsunuz, ailelerinizden, en özel ilişkilerinizden, bir ihtimal başkalarına söylemediğiniz kişisel sorunlarınızdan, maddi manevi sıkıntı ve başarılarınızdan bahsediyorsunuz. Burası böyle bir platform ve benim 10000 dostum var! Aslında birlikte bir hayatı ve yükseliş sürecini paylaşıyoruz.
Bazı mesajlarım hepinize uygun geliyor, bazıları sadece aranızdan bir kaçına… Ve bazen de bu mesajları paylaşmak istiyorsunuz. Bu elbette beni çok onurlandırıyor. Aranızdaki büyük çoğunluk bunu size sağlanmış yöntemlerle yapıyor. Yani yazının sonundaki çeşitli paylaşma butonlarını ya da Facebook’taki “paylaş” fonksiyonunu kullanıyorsunuz.
Her yazının altında bu konuda iki “rica” görürsünüz. Bunlar benim için, yani sizlerin “dostu” için önemli olmasa orada bulunmazlardı. Kendi yazılarımda Telif Hakları Kanununun ilgili maddesi yazılıdır ve “izinsiz tamamının ya da parçalarının kopyalanmaması, yayınlanmaması” rica edilir. Diğer mesajlarda ise, “Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://moralev.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.” der.
Neden bu ricaya ihtiyaç duyuyorum? Neden o yazılar orada? Çünkü bu blogun bütünlüğünü koruyor, aklında soru işaretleri olanlar blogun diğer yazılarına da ulaşabiliyor. Çevirmene ve yazara belli bir saygı beklentisi olduğunu da ortaya koyuyor. Dikkatinizi çekerim, “paylaşmayın” demiyor, ama “kopyalamayın, internet adresi olmadan lütfen kullanmayın” diyor.
Dün, iki farklı Facebook sayfasında kopyala-yapıştır, bölük pörçük kendi kelimelerimi, cümlelerimi gördüm. Altına da “Mor Alev” diye yazılmış, ama isim bağlantısı bile yok. Neden “paylaş” fonksiyonunu kullanmadıklarını bilmiyorum. Bu bana anlamsız geldi, yani daha kolay değil mi? Ve bu konuda bir şeyler yazmaya yeltendim. Sonra durdum. Kendimi kontrol etmek istedim. “Neden bunu şimdi görüyorum? Neden çok basit bir fonksiyon yerine bu kişiler uğraşıp, yeni fotoğraflarla bu yazıların parçalarını yayınlıyorlar? Bu bana benim ve blogun hakkında ne diyor?” soruları zihnimin bir köşesinden diğerine uçuşup durdu. Sonra peşini tam bırakmıştım ki, bir okuyucum bana başka bir sayfayla ilgili yazdı ve orada da aynı virüs baş göstermişti! Hah! Demek ki bunda bir şey var! Sonuç olarak bu yazı yazılmaya başlandı.
Doğal olarak, bu gibi durumlarda ilk önce kendime dönerim. Acaba izinsiz paylaştığım bir yazı var mı? Kaynak göstermeden kopyaladığım bir bilgi, bir anekdot, hakkını vermediğim ya da saygısızlık yaptığım bir usta var mı? Örneğin, neredeyse bir seneden uzun zamandır arkadaşım Sherri Cortland’ın rehberlerinden gelen haftalık yazıları yayınlamıyorum, çünkü Sherri onları bir kitap haline getirme kararı aldı ve bu bütünün bozulmaması gerektiğine inanıyorum. Sherri’nin kitabı Amerika’da İngilizce yayınlanacak, ne kadar satacak bilmiyorum, Türkiye’de küçük bir blogun onun yazılarını “aşırdığını” nereden bilecek??? Ama bu benim için ve bu blogun bağlı olduğu ilkeler adına önemli. Blogun enerjisinin tam ve temiz olması en önemli özelliği. Yani, döndüm, dolaştım, eski yazılara baktım ve kaynak gösterilmemiş tek bir alıntı bile bulamadım. Eğer bir internet bağlantısı varsa, o da eklenmişti.
Tam “bu konuda içim rahat!” derken, bambaşka bir şeyle karşılaştım içimde. Benim sürekli çalışan bir “palavra radarım” var. Bu radar, hiç durmadan etrafta abartılmış ve gerçeklikten bu sayede çıkmış faktörler, kandırıkçılar, iyi ya da kötü niyetli yalanlar, yapmacık spiritüelistler, kendini yanıltanlar… Anlıyorsunuz, “özüne sadık olmayan” her şeyi bulmak üzere çalışıyor. Muhakeme yeteneği önemlidir. Gerçeği yanılsamadan ayırmamıza yardımcı olur. Yani bu radar görevini iyi yapıyor bir anlamda. Ama abartıldığında, radar paranoyak bir alışkanlık haline gelebilir. Bu konuda çalışıyorum, sizi temin ederim.
Benim radarın ne zaman aşırı çalışmaya başladığını bile buldum. Bundan birkaç yıl önce, bir gün hava alanından Türkiye’ye giriş yapıyordum, neredeyse gerçeküstü bir şekilde ortalık enerjik bir sis ve dumanla doldu. Sanki o kalabalık terminalde herkes duman içinde yürüyor, oturuyor, konuşuyordu. O zaman o ortamda özüne sağdık kimse olmadığını hissettim. (Ya da olsa bile o kişinin ışığı diğerlerinin yüzünden iyice kısılmıştı ve fark edemedim.) Bununla birlikte gazete başlıkları, televizyonun görüntüsü, satış yetkilileri, hava alanı görevlilerinin sesleri, telefon konuşmaları toplu bir uğultu şeklinde “ben aslında ben değilim, başka bir şeyim, ben gerçek değilim” hissini veriyordu. Böyle ortamlarda içten gelen saygı hissi vardır, daha sessiz, daha sakin davranmaya çalışırsınız, o da görünürde var gibiydi ama kendisi yoktu. Sonunda bağlantı uçağının kapısına doğru yürüyüp gittim ve “yorgunum herhalde” dedim. Buna rağmen o görüntü zaman zaman aklıma gelir. Çünkü bunu büyük bir uyarı olarak algılamamak elde değil!
İçinde bulunduğumuz aldatmaca dumanı yıllar içinde gittikçe kalınlaştı. Neye inanacağımızı şaşırdık. Kendimizi karşı tarafa nasıl sunacağımızı da bilemez olduk. Sebep neydi? Haksız kazanç? Aç gözlülük? Kendini daha iyi göstermek? Olduğundan farklı bir şey gibi davranarak daha çok sevileceğine olan inanç? Gerçeklerden kaçış? Herkesin kendine göre bir sebebi var. Peki, neden biz? Neden bu coğrafyada bu negatif özellikler bu kadar zirve yapmış durumda? Sebep olarak tek düşünebildiğim, karma temizliyor olduğumuz. Binlerce yılın zihin oyunları bu eski topraklarda gün yüzüne çıkıyor.
Hepimizi bu konuda arınmaya çağırıyorum. Paul Selig’in çok sevdiğim ve oldukça açık sözlü olan rehberleri şunu söylüyor:
“Asla yalan söylememelisiniz. Yalan, hiç istisnasız, her zaman kontrol etme arzusuna dayanır. Ve kontrol ise korkudan ya da bencillikten kaynaklanır ki, bencillik de korku tarafından yaratılır. Yani yalan söylediğinizde, korkudan doğan yeni bir yapı yaratırsınız, onun bağlantılarından koparılıp yok edilmesi gerekir. Çünkü yalan ilerler ve daha da büyük zararlar verir. Biz size şunu da söyleyeceğiz: Beyaz yalan beyaz değildir. O güzel bir şey kılığındaki bir yalandır. Size zarar verin demiyoruz. “Üzgünüm, seninle çıkmayacağım, çünkü seni çekici bulmuyorum” demek, güzel bir şey değildir. Ve böyle bir konuşmada böylesi duygusuz olmaya gerek yoktur. Kolayca, “Üzgünüm, seninle çıkamayacağım, uygun değilim” diyebilirsiniz. Çünkü uygun değilsiniz. Gerçeğinizi iletiyorsunuz. Ancak “Biliyorsun, çok isterdim, ama gerçekten yoğunum ve belki de o hafta bir seyahate çıkacağım” dediğinizde hem komik oluyorsunuz, hem saçmalıyorsunuz, hem de zarar veriyorsunuz. Diğer kişiye aldatmacadan doğan bir enerjik yapı gönderiyorsunuz ve onların da bunu kabul etmesini istiyorsunuz.” (Book of Love and Creation, Paul Selig)
Bu konuda ben de dâhil, her birimizin kişisel olarak sorumlu olduğunu düşünüyorum. Başlıkta bahsettiğim, ufak kandırıkçıyı, uyanığı, çocuksuluk kılıfındaki saygısızı kabul ediyoruz. Ve etmemeliyiz! Ne kendi içimizde, ne de dışarıda!
Ben palavra radarıma artık ihtiyaç olmayan bir dünyada yaşamak istiyorum. Sevginin yüzlerini yansıtan dürüstlük, saygı ve güvenin bahsedilmeye bile gerek olmayan birer temel prensip olduğu ve aynı yerçekimi kanunu gibi kabul edildiği bir hayat düşlüyorum. Yazılarımı kopyalayıp yapıştıran arkadaşlar, belki de bu sizin görevinizdi ve şimdi bütün bu konularda kendi içimize dönüp bir döngü daha temizlik yapmamıza sebep oldunuz.
Şimdi eğer isterseniz, eğer içinizden geliyorsa, hayatınıza bir bakın. Gerçek gibi görünmeyen şeyleri tek tek eleyin. Bu büyük bir dürüstlük gerektirir ve hafif acılı olabilir. Ama saf gerçeklerle kalmanın hafifliğini kendinizden esirgemeyin.
Bu şablonlardan kurtulmanın en iyi yolu Michael’la bağ kesmek, Mor Alev enerjisi ile içimizdeki negatif benlikleri ortaya çıkarıp onlara her halükarda sevildiklerini ve sevileceklerini bildirmek ve dönüştürerek salıvermek, aynı zamanda içimizdeki mücadeleyi Michael’ın nefesi ile dindirmekten geçiyor. (Bağlantıları burada)
Ben yukarıda yazdığım bütün konularda dün geceden beri çalışıyorum ve çalışmaya da devam edeceğim. Bir gün blogdaki paylaşım ve kopyalama uyarıları da ortadan kalkacak, çünkü ihtiyacımız kalmayacak.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
©Mor Alev 2015
Not: Yayınlamadan hemen önce bu yazının Baş melek Zadkiel’in “Enerji alanlarınızın berraklığı ve saflığı” mesajını üç gün arayla takip ettiğini fark ettim. Bu ikisi bence birbirini mükemmel derecede tamamlıyor. Gel de Blog’un yüksek bilincine inanma!
Bu dönemde salıverme, arınma ve hayatınıza yeniden yön vermek konularında dönüşümünüzü hızlandırmak, Yüksek Benliğinizle daha aktif bir ilişki kurmak ve Mor Alev’le kişisel olarak çalışmak için randevu almak istiyorsanız lütfen “Yükseliş Enerjileri ile Kişisel Danışmanlık” bağlantısına gidin ya da moralev@outlook.com adresine yazın.
Bu yazının 5846 numaralı Telif Hakları Kanunu uyarınca tamamının ya da parçalarının kopyalanması, izinsiz olarak yayınlanması, yazarının adının değiştirilmesi, üzerinde hak iddia edilmesi yasaktır. Kanunun 71. maddesi uyarınca bunun aksi davranışlar hakkında kanuni işlem yapılır. http://moralev.com
Merhabalar;Öyle güzel şeyler paylaşıyorsunuz ki,kendi eksikliklerimi düzeltmeden edemiyorum.Bu iyi şeylerden arkadaşlarım da yararlansınlar diye bloğunuza onların da üye olmalarını sağladım.Sizin aracılığınızla yaradanın sesini duymak bana çook iyi geliyor.Tşk ederim.
BeğenBeğen
Teşekkürler bizden…
BeğenBeğen
Sizin bloğunuzla tanışalı 6 ay oldu:)iyi ki varsınız can dost…her zaman varolmanızı gönülden istiyorum…Yarglamamayı sizden öğrendim, yazınıza istinaden buraya yazmak istediğim çok şey vardı ama bunu yapmıyorum sadece MorAlevimi gönderiyorum mutlaka işe yarayacaktır:)
Sevgiyle ve ışıkla can dost!…
BeğenBeğen
Sevgilerimle
BeğenBeğen
Yazılarınızı ilgiyle okuyorum,sevgiler..
BeğenBeğen
evet öyle bir şey geldi ki başıma hem de dozu kademeli olarak artarak, gerçekten temizlik zamanı olduğunu bu yazıyla anlayıp kendime geldim,temizliğin bir bölümü de içimizde kendimize yalan söyleyen parçayı sevgiye dönüştürmekten geçiyor teşekkürler paylaşımınız için
BeğenBeğen