Sevgili Bilge Baykuşlar, Sarah Varcas’ın astrolojik analizine kaldığımız yerden devam ediyoruz. (İlk bölüm için buraya tıklayabilirsiniz.) Potansiyel nedir? Potansiyeli gerçekleştirmedeki kişisel sorumluluğumuz nedir? Tek tek her birimiz hiç çekinmeden, duraksamadan kendimizi değişime adarsak neler başarabiliriz? Kendimiz dışındaki insanların bu şeyleri yapmasını beklersek, oyalanmaya ve kendimizi kandırmaya devam edersek, ne olur? İstediğimiz değişim biz olmazsak eğer, kaçırılacak şans ne kadar büyük? Ve eğer istediğimiz değişimin ta kendisi olursak, ne kadar farklı bir dünya yaratabiliriz?
Evrimsel Astroloji bizimle en berrak şekilde konuşuyor. Sarah Varcas’a çok teşekkürler. (astro-awakenings.co.uk)
Yeni Gerçekliğimize Uyanış
Bir krizin tam ortasındaki karmaşayı yaşarken, daha uzun dönemli bakış açısı bazen yardımcı olabilir. Buraya nasıl geldiğimizi, nereye gitmek istediğimizi ve nasıl gideceğimizi düşünmek andaki sıkıntılara hem anlam hem de zemin açıklaması verebilir. Bizi kader kurbanından, kendi gerçekliğinin yaratıcısına dönüştürür. Ve bir dereceye kadar, bugün kendimizi içinde bulduğumuz durumu da biz yarattık. Yaratmamak zor olurdu. Modern hayat zamanla giderek daha dengesizleşti. Doğamızda varolan bilgelikten kopmuş halde, sağlığımızın sorumluluğunu “uzmanlara”, güvenliğimizinkini sadece kendiyle ilgili siyasetçilere, anlamımızı ünlülere tapınmaya, nefret ve korkunun anlatımının dağıtımını ise ana akım medyaya verdik. Damardan damla damla zerk edilen sosyal medya oyalanmalarıyla uyuşturulmamıza izin verdik. Ve hayır, bütün bu şeylerin hepsini biz yapmadık. Fakat herkes bir şey yaptı. Tıpkı giderek derinleşen bu bilinçsizliğin içine düşülmesini engellemeye çalışan pek çok kişinin harekete geçmesi gibi. Ancak bilinç yükseldikçe, gölgelerde yatanlardan korkanlar için tehlike de artıyordu. Eş güçteki birbirine zıt tepkiler tüm yoğunluğuyla devam ediyor.
Bir seviyede, şu anda kendimizi bulduğumuz yer kimseyi şaşırtmamalı. Bağışıklık sistemlerimizi iyileştirici yerine baskılayıcı sağlık rejimlerinden, hava kirliliğine, yiyecek zincirindeki toksinlere ve bizi çevreleyen kullan-at kültürüne kadar saldırı altında olduğu bir dünyada, elbette hastalık muradına erecekti. Neden olmasın ki? Fakat bir başka seviyede ise sorulması gereken sorular var, neden bu hastalık, neden şimdi? Çevre kirliliğinden dolayı yılda dört milyon insanın öldüğü bir gezegende, neden onların hayatları daha önce yaptıklarımızı durdurmamız için yeterince önemli değildi? Neden dünyanın hükümetleri Covid-19’un yayılmasını durdurmak için harekete geçtikleri gibi, o kirliliği durdurmak üzere harekete geçmediler? Neden insanlığın çok büyük bir kısmı modern hayat tarzlarının sonuçlarına donuk kalarak, şimdiye dek her zamanki gibi yaşamaya devam ettiler? Zamandaki bu anın ne özelliği var? Ne değişti?
Korkumuzla yüzleşmek
Ocak 2020’deki Satürn-Plüton birleşmesi perdeyi çekip insanlığa kibrinin sonuçlarını gösterdi. Hiçbir olumsuz etki olmadan bu gezegeni rahatlıkla sonsuza dek suistimale devam edebileceğimiz rivayeti, bildiğimiz hayatın devamını tehdit eden bir virüsle çıplak kaldı. Pek çokları bunu Tabiat Ananın intikamı olarak görüyor. Diğerleri bunun insan yapımı olduğunu düşünüyor. Başkaları, bunu insanlığın davranışlarının bir korku anlatımıyla ne kadar şekillendirilebileceği konusunda sınav olarak yorumluyor. Şimdi bulunduğumuz noktaya nasıl geldiğimizi kesin kes bilemeyebiliriz, ancak tüm bu perspektifler buradan nereye gideceğimiz konusuna önemli tartışmalarla katkıda bulunuyor. İşin çekirdeğinde virüs olsa da, pek çok ilişkili sorun da önümüzdeki aylarda oluşacak resmin virüs kadar ayrılmaz parçası.
Modern çağın bilimsel gerçekçiliği öyle devasa bir ölüm korkusu yarattı ki, yaş almak gözümüzü korkutan düşman haline geldi, gençlik ise mantıksızlığın en aşırı uçlarında idealleştirildi. Mesajını alıp, ona göre değişmek yerine, hastalığın kökünü kazımak ve boyun eğdirmek zorundayız. Hastalık ve ölüm düşman olarak görüldüğünde beden ve zihinlerimizde durmak bilmeyen bir savaş yaşıyoruz. Hayatımızın ta kendisi, en sonunda hep kazanacak bir düşmana karşı bir muharebe alanına dönüşüyor. Böyle bir zaman ölüme karşı olan tavrımızı sorgulamamıza yol açıyor. Ölüm, bir kenarda sevdiğimiz her şeyi bir anda bir hareketiyle silip süpürmeyi sabırla bekleyen şeytani bir varlık mı? Yoksa hayatı çevreleyen ve ona anlam kazandıran saygıya layık en bilge öğretmen mi? Bu yılın devamında süregelecek olan Plüton-Jüpiter birleşmesi bize ölümlülüğümüz konusunda düşünme fırsatı tanıyor. Hepimiz korkunç sona mahkûm olduğumuz için değil, ama eğer bunu yapmazsak o felakete oldukça yaklaşmış olacağımız için. Ölüm korkumuzun kitlesel olarak bilinçaltına yerleştirilmesi, dış dünyada ölümsüz üstünlüğümüzü kanıtlayabilmek üzere tabiatı hükmü altına almaya çalışmak olarak devam ederse, hastalıklı ölüm korkumuz tam tersine kolektif sonumuzu getirecek.
Sonun başı mı, taze bir başlangıç mı?
Bu da beni yukarıda bahsetmiş olduğum uzun dönem bakışa geri getiriyor. Buradan nereye gidiyoruz? Bu sonun başlangıcı mı yoksa taptaze bir başlangıç yaratmak için bir fırsat mı? Yeni gerçekliğimize öylesine hızla ulaştık ki, gelişmeleri şekillendirmek becerilerimizin çok mu ötesinde? Evlerimizde kapalı kaldığımızda ne yapabiliriz? Barınağımızda sinip oturacak ve en iyisini umacak, bu sırada yeni cesur dünyamızın gerçekliği anlaşılmaya başlandıkça, pek çoklarına yerleşen büyüyen çaresizlik ve umutsuzluğa direnecek miyiz? Veya bu zamanı uyanmak için mi kullanacağız? Bizi en başında bu noktaya getiren yoldan çok farklı görünen yeni bir yol planlamak için…
Önümüzdeki birkaç ayın zorlu geçeceğini söylemek yerinde olur. Tecrit ve virüsle alakalı korkuların diğer yaratımları bir süre daha bizimle olacak. Jüpiter ve Plüton gerilemeleri sırasında ikinci defa birleşirken, Haziran-Temmuz 2020 de paniğin azalması olasıdır ve bu da bir rahatlamaya yol açabilir. Her ikisi de ilerlemeye başladıklarında Eylül-Ekim gibi panik yine yükselebilir. Kasım ortasında son defa birleştiklerinde, konu hakkındaki son sözleri çok da moral yükseltici olmayabilir. Ancak, Satürn’ün bir seferliğine Jüpiter’le Kova’nın ilk derecesinde birleşmesi, bu küresel muammada bir katmanı daha önceden bildiriyor. Kova insanlık ve kardeşlik burcudur. Satürn’ün – karmanın yöneticisi – ve Jüpiter’in – büyük iyicil – elbirliği yapmaları, olmakta olanlar hakkında umut ve çok daha büyük bir bağlam sunabilir. Fakat bu bizler, kendi benlik bilincimizi, gerçekliğimizi, bakış açımızı değiştirmenin ve bu zamanlarda açığa çıkan gerçekleri de barındırmanın ağır sorumluluğunu taşımadan gerçekleşmeyecektir.
2021’e doğru
2021 süresince oluşacak Kova-Satürn, Boğa-Uranüs karesi bu konudaki cesaret ve kararlılığımızı sınayacaktır. Küresel ölçekte işleri farklı şekilde yapmaya kararlı mıyız? Yoksa gerekli değişikliklere direniyor ve geçmişi kaybetmenin hüsranıyla olumlu bir geleceği kendimizden çalıyor muyuz? Bu krizin sonucunda yenilikçi yaşam yollarını kucaklıyor muyuz, yoksa bizi bu belaya bulaştıran “denenmiş” eski yöntemlere mi dönüyoruz? Gelecek senenin kilit meselesi budur. Hayat (ve iş) daha önceki gibi devam edemez. Ve devam ettiği sürece çok vakit geçmeden, sağlığımız ve bağımsızlığımıza çok daha büyük tehditlerle karşılaşabiliriz.
Satürn ve Uranüs bir kare açıya girdiğinde harekete geçmek zorundayız. Bundan kaçış yoktur. İşte buradaki biz, kasırga geçtikten sonra hayatının durum değerlendirmesini yapmaktadır. Arazi tanınamayacak kadar değişmiş ve öyle iyi tanıdığımız şehir simgeleri ve işaretler sonsuza dek gitmiş olabilir. Fakat bu kare, taptaze başlamak ve üretken bir şekilde ilerlemek için bize dürtü, canlanma, hız ve ilham sağlayacaktır. Eğer biz seçersek tabii.
Bu, toplumsal yaşamımız kadar bireysel yaşamımızda da etkili olacaktır. Eğer tecridinizi, hayatın “normale döndüğü” zamanı hayal ederek geçiriyorsanız, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Yeni bir normal kök salmaya başladı ve zaman doğru olduğunda onun sorumluluğunu alıp sonuna kadar götürmeye hazırlanmalıyız. Önünde sonunda insanlığın acımasız etkisinden oldukça uzun zaman kurtulmuş, kirliliğimizin yükü altında iki büklüm olmamış bir dünyaya dönüş yapacağız. O dünya şimdiden serpilip güzelleşmeye başladı. Biz de onun bir parçasıyız ve biz de serpilip güzelleşmeyi seçebilir veya onu bir defa daha kaybettiğimiz şeyler için hissettiğimiz kızgınlık, hınç ve hayal kırıklığıyla kirletmeyi seçebiliriz. Elbette yas olacak ve bazıları için oldukça fazla yas. Ancak akmasına izin verilen yas kirletmez. Sadece inkâr edildiğinde veya engellendiğinde, durgun ve kirli hınca veya kaosa doğru düşen çaresizliğe yol açar.
Özünde, şu anda küresel şok halinde askıdayız. Bir krizle karşılaşıldığında, geçmiş travma uyanır, katman katman duygu ve acı inşa eder. İşte böylece, bizler de sadece anı işlemden geçirmiyoruz, ama anın kişisel ve kolektif geçmişimizde yarattığı dalgaları da özümsemeye çalışıyoruz. Ayaklarımızın altından zeminin çekilmiş olduğu tüm o zamanlar, katlanmak için çok uğraştığımız durumlar. Bu şokun, önümüzdeki aylarda kolektif enerji alanına yayılıp yok olma ihtiyacı var. Onu karşılamak için ne kadar dingin ve sevecen bir alan yaratırsak, o kadar iyi olur, çünkü hepimizin eşit derecede iyileştireceği yaraları ve başkalarına vereceği özen ve bakım var. İşte neler olduğunu algılamaktaki berraklığı böyle kazanır, onunla ilgili gerçekten ne yapılması gerektiğini bilgelikle ve gözü kara varoluşumuzla böyle seçebiliriz.
Uyanış
Ayın kuzey düğümünün 5 Mayıs 2020’de İkizlere gelmesi, bizlere hafiflemeyi ve taze havayı içeriye almayı hatırlatacak. Kasım 2018’den beri Yengeç’te bulunan kuzey düğümünün hassas duygusallığı yerini düşünmeye ve sadece kendimize ait olanları korumaya çalışmak yerine diğerleriyle bağlantıya geçmeye veriyor. Düğümlerin yer değişimi, görmezden gelmek, kaçınmak, kopmak veya korkmak yerine bizi yeni gerçekliğimize uyanmaya ve onu yaşamaya yüreklendiriyor. Bizi içimize olduğu kadar dışarıya da bakmaya ve işbirliği ruhuyla birleşmeye teşvik ediyor. Daha önce doğamayan yeni fikirler şekilleniyor. Uzun süreli kısıtlamaların etkileri ısırmaya başlarken, bu değişim bize olumlu destek veriyor ve bizleri hüsran ve sinir bozukluğu ile korkudan çıkarıp, taze bakış açılarına ve bu tanımadık ilginç yeni dünyanın potansiyeline karşı meraklı bir tavra yöneltiyor.
Mars, kendi burcu Koç’a 28 Haziran’da girerek Ocak 2021’e kadar orada kalacak. 9 Eylül ve 14 Kasım arasındaki gerilemesiyle birlikte, bu Mars’ın bir burçta kalması için çok uzun bir zaman. Burada Mars, gerçek bir savaşçıdır. Fakat, yoğun şekilde kendi ihtiyaçlarına odaklandığında, diğerlerini düşünmekte zorluk çeker, denese bile. Mars bizi her sabah yataktan kaldıran, sofraya yiyecek koyan, sınırlarını zorla elde eden, kişisel çıkarlarımızı koruyan temel yaşam gücümüzdür. Eğer tedarik zincirinde sorunlar yaşanmaya başlar, gelir ve özgürlük kaybı sonucunda kişisel dengelerle ilgili anksiyete artarsa, Koç’taki yolculuğu bencilliğin karanlık zayıflıkları açığa çıkarabilir. Öfke ve sinir bozukluğu taşıp yayılabilir. En kırılganların çok daha yüksek, çok daha ısrarlı bir sese ihtiyacı olabilir. Kimse geride bırakılmamalı, kimse bir diğerinden daha önemli görülmemeli. İşte bu yüzden İkizler’deki kuzey düğümünün hafifliği önemli, çünkü bu zamanın kendini merkez alan dürtüleri yerine toplumsal esenliğe odaklanıyor.
Ağustos-Aralık 2020 arasındaki Mars-Eris birleşmesi sırasında, dengeli bir şekilde yolumuzda kalmakta zorlanacağız. Diğerlerini şeytan gibi gösteren korku ve öfke anlatımlarına izin vermeyi reddedin. Bu enerjiyi kendinizin yanında diğer insanlar için de çekinmeden açıkça konuşmaya ve kendi haklarınızın yanında onların haklarını da korumaya kullanın. Kişisel korumayı değil, toplumsal bütünlüğü destekleyen bir duruş gösterin. Bu zamanda ayrıştıran anlatımlara karşı tetikte olun. Asla unutmayın, bunu hep beraber yaşıyoruz. Mars ve Eris, bütünün hayrına mücadelede yükselen en onurlu benliğimiz haline gelebilirler veya en düşük benliklerimiz, eğer bizimle mücadele edemeyenlerden alabileceğimiz ne varsa el koymaya çalışıyorsak. Açgözlülük ifşa olabilir, bencillik hüküm sürebilir. Fakat her ikisi de yapmak zorunda olmadığımız seçimlerdir. Mars, Savaş Tanrısı ve kardeşi Eris, İhtilaf Tanrıçası, bir sürü hasar verme yeteneğine sahiplerdir. Fakat bütünün hayrıyla hizalandıklarında, cesurca korumada ve görmezden gelinen gerçeklerin korkusuzca söylenmesinde müthiş heybetli kudrettirler.
Egemenlik ve kontrol
Korku bu süreçte büyük bir eşitleyici oldu. Kraliyetten sokaktaki evsizlere kadar, bize deniyor ki, hepimiz risk altındayız, hiçbirimiz bağışıklık sahibi değiliz. Bunun verdiği güçle harekete geçilerek, kişisel özgürlüklere daha önce akla hayale bile gelmeyen kısıtlamalar uygulanıp kabul edildi, büyük kısmı sorgusuz sualsiz. Aralık 2020’de Jüpiter Satürn’le birleşirken bu değişmeye başlayabilir, çünkü Jüpiter bize daha büyük perspektif, daha geniş manzara sağlar, içimize gelecek için şevk aşılar. Eğer gelecek bu noktada çok fazla kısıtlı görünüyorsa, insanların huzursuzlaştığını ve durumu terk etmeye hazır olduğunu görebiliriz! Ve eğer yönetimdekiler virüsle ilgili güçlerini 2021’e doğru fazlasıyla uzatmaya ve genişletmeye çalışırlarsa, yukarıdaki Satürn-Uranüs karesinin dikkatli bakışları altında, insanların duygularının gücüne şaşırabilirler. Gölgesinde, Kova’daki Satürn, kitleleri (Kova) kontrol altında tutmayı (Satürn) ister. Bireysellikten, özgür iradeden, kendi kaderini tayin etme arzusundan korkar ve bunları kısmaya çalışır. Öte yandan, Uranüs, her ne pahasına olursa olsun özgürlükte ısrarcıdır ve Boğa’dayken bu talebinde gevşemez, boyun eğmez!
İşte böylece, yönetim ve kontrol meselesi – Ona kim sahip? Nasıl kullanıyorlar? Onu kaybettiğimizde nasıl davranıyoruz? Onu kime veriyoruz? Ve neden? – bu zamanda hiç olmadığı kadar önemli bir konu olacaktır. İçeriye kapatıldığınızda ve dışarıda bir yerde pusuya yatmış olandan korktuğunuzda kendi bağımsız benliğinizle bağlantıyı kaybetmeniz kolaydır.
Fakat doğuştan gelme bireysel egemenliğimiz şartlar tarafından yok edilemez, o şartlar ne olursa olsun. Ve hayatın en temel görevi de değişmez: Biz buraya uyanmaya geldik. Sadece bu. Gerçek BENliğine sahip çıkmaya ve Hayatın hizmetine sunmaya. Biz bunu nerede olursak olalım, kim olursak olalım, çevremizde ne oluyorsa olsun yapabiliriz.
Hiçbir şey ve hiç kimse bilgeliğimizi çalamaz veya büyümekte olan farkındalığımızı engelleyemez. Eğer giderek artan sayıda insan, eşi benzeri görülmemiş bu zamanı gerçek BENliğini daha iyi tanımaya adarsa, sadece düşünün, geleceğimiz ne kadar da farklı olabilir! Ne kadar cesur, parlak ve güzel. Bedenlenmiş evrimsel sıçrama gibi, yepyeni doğabilir, buraya nasıl geldiğimizi anlayabilir ve bir sonraki maceramıza başlamadan önce asla bu noktaya dönmemeyi güvence altına alabiliriz. Hep birlikte.
Sarah Varcas, 4 Nisan 2020
Bu değişim döneminde, “Büyük Resme” ve yükseliş sürecindeki rolünüze dair daha fazla anlayış sahibi olmak, Yüksek Benliğiniz ve Ruh Ekibinizle daha yakın bağlantıda yaşamak üzere, Yüksek Benliğiniz (Yaratan Benliğiniz, Öz-Benliğiniz, İçinizdeki Işık) yönetiminde Mor Alev’le kişisel olarak çalışmak istiyorsanız lütfen “Yükseliş Enerjileri ile Kişisel Danışmanlık” bağlantısına gidin.
YENİ! En son nöroplastisite yöntemleriyle hayatınızı akışa açmak, alma-verme dengesini kurmak, kısır döngüleri sona erdirmek ve bolluğa “evet!” demek için “Dönüşümsel Akış ve Bolluk Metodu” bağlantısına tıklayın.
YENİ! SAĞLIKLI KİLOYA ULAŞMAK ve bedeninizle barışmak için Dönüşümsel Akış ve Bolluk Metodu ile çalışmak istiyorsanız buraya tıklayınız.
Bu yazının 5846 numaralı Telif Hakları Kanunu uyarınca tamamının ya da parçalarının kopyalanması, izinsiz olarak yayınlanması, yazarının adının değiştirilmesi, üzerinde hak iddia edilmesi yasaktır. Kanunun 71. maddesi uyarınca bunun aksi davranışlar hakkında kanuni işlem yapılır. http://moralev.com
Sevgili Mor Alev,
Bunu tam anlamadım : dış dünyada ölümsüz üstünlüğümüzü kanıtlayabilmek üzere tabiatı hükmü altına almaya çalışmak olarak devam ederse…
Dış dünyada ölümsüz bir üstünlüğümüz var ve bunu kanıtlamak için tabiatı hükmümüz altına almaya çalışıyoruz? Yani insan olarak dünya dışında yaşam koşullarımızı var edebilmek için kendi tabiatımıza zarar veriyoruz olarak mı düşünmeliyiz bunu?
Biraz paylaşırsan çok sevinirim 🙂
Sevgiler.
BeğenLiked by 1 kişi
Sevgili Berkant, ölümsüz bir üstünlük sağlamak için tabiatı hükmümüz altına almaya çalışıyoruz. Nafile bir çaba tabii ki. Sevgilerle
BeğenBeğen
2018’de 2019 güzel olacak, 2019’da 2020 güzel olacak, 2020’de 2021 güzel olacak ama konumuz anda kalmak. Ironik🤣🐰🥕🐇
BeğenBeğen
Evet, aynen öyle. Bu anda kalıp bunu neden yaşadığımızı bilirsek aynı şeyleri yapmayıp daha sevecen çözümler getiririz. Her şey ama her şey farkındalığımızı yükseltmemize bağlı. Bu da öncelikle otomatik tepkilerden uzak durup anda yaptığımız seçimlerin bilinçli olmasını sağlar. Ayrıca, eğer “güzel olacak” nitelemesiyle benim analizlerimi de kapsıyorsanız, ben bu sene için çok daha fazla sevgi demiştim. Ve görüyoruz. Ne kadar çok sevgi çıktı yüzeye, ne kadar merhamet, ne kadar yardımseverlik. “İşbirliği” konusunu vurgulamıştım, işbirliği olmadan içinden çıkamayacağımız bir durum yaşıyoruz. Ve son olarak yılın başlığı “Kaçınılmaz Değişim, İsteğe Bağlı Gelişim” idi. Tam da bugünleri anlatmış. Tüm yazılar başlığı altındaki 2020 Enerjileri ve Potansiyeli kategorisine tıklayarak okuyabilirsiniz. Sevgilerle
BeğenLiked by 4 people
Sevgili Mor Alev,
” Bu yılın devamında süregelecek olan Plüton-Jüpiter birleşmesi bize ölümlülüğümüz konusunda düşünme fırsatı tanıyor. Hepimiz korkunç sona mahkûm olduğumuz için değil, ama eğer bunu yapmazsak o felakete oldukça yaklaşmış olacağımız için. ”
Bu kısmı tam olarak anlamadım. Felaket olarak adlandırılan nedir?
Ne olursa olsun bütünün hayrına olan olacaktır diye düşünüyorum, bu “son” olur ya da yeni bir başlangıç olur tercihimize göre.
Bu kısmı anlamakta yardımcı olmak için açıklayabilir misin?
Teşekkürler,
Sevgiler
BeğenBeğen
Sevgili Hande, farkındaysanız burada felaket olarak bahsedilen şey açgözlülüğümüz, saygısızlığımız ve sevgisizliğimizle halen yaşanmakta olan çevre felaketini daha da beter hale getirmemizdir. Evet, biz olmasak da hayat devam ediyor. Gayet güzel bir şekilde hem de. Gaia çok çabuk kendini toparlıyor. Yani önce tabiatı, dolayısıyla da kendimizi tüketmemiz burada felaket olarak nitelendirilse de, biz olmadan dünya kendini toparlayacağı için bütünün hayrına olabilir. Fakat burada vurgulanan olanları bizim yaptığımız gerçeğidir. Yani hiçbir şey sizin, benim özgür irademiz dışında gerçekleşmiyor. Hepimiz sorumluyuz. Sevgilerle
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederim.
Canım mor alev, elbette. Işığımıza dua ediyorum.
Sevgiler.
BeğenLiked by 1 kişi
Bir şeylerin iyi, güzel, keyifli,neşeli, mutlu olması için kendimizin dışından bir bekleyişimiz var sanki bazen ; bir kahraman gelsin ve bu olumlu duyguları bizim için yaratsın, sağlasın ….Sanırım unuttuğumuz şey şu; bunların hepsi biz de , kahraman kendimiziz !.. bunu kullanıp, kullanmamak kendi içimizle, ruhumuzla, koşullarımızdan öğrendiklerimizle… adım atmak daima beklemekten iyidir diye düşünmüşümdür. Kendimiz olmak , olduğumuz kişi olmak, onaylanma ihtiyacı duymadan( bu ihtiyaçtan doğduğunu düşündüğümüz, kendimize ait ruhumuza ait hissetmediğimiz şeyleri yapmamak) . Kendimizi sevmek, kendimiz hakkında düşünmek, kim ve ne olduğumuzu fark etmek, güzel başlangıçlara taşıyabilir….Beklemek yerine kendi güzel geleceğimizi yaratabiliriz. Günümüz de kazancımız olduğunu düşündüğümüz bir çok şeyi, bir çok nedenle kaybedebiliriz. (mülk, para, iş v.b.) bilgimizi, farkındalığımızı, öğrendiklerimizi ve uyguladıklarımızı ÖZ’ümüze ait olanları kaybetmek pek olası değil gibi.Gezegende tüm varlıklarla birlikte güzel , neşeli, keyifli, bereketli bir yaşam ise dileğimiz, Gezegen döngülerini tüm evrenin en yüksek hayrına kullanmaya farkındalıkla, emekle, gücümüzü kendimize verme çabasıyla niyet ediyorum.
Müthiş bir anlatım. Emeğinize, yüreğinize, elinize sağlık…. Binlerce Teşekkürler Sarah Varcas ve Çok Sevgili Mor Alev…. Sevgiler…
BeğenLiked by 1 kişi
merhaba mor alev öncelikle makaleyi bize ulaştırmak için olan emeğine karşı teşekkür ediyorum 🙏 son cümle ara sıra aklıma takılan bir konuyu hatırlattı ;tekrar bedenlendiğimizde sence bilgelik mi desem ismine bilemedim bilişsel seviye de olabilir yada farkındalık hangi noktadaysak o yerden mi devam edeceğiz aslında okuduğum bazı kitaplarda bunun böyle olacağı yazıyordu ama sanırım farklı yönlerdeki gelişmeler gerekli değilmi mesela mozart sonraki yaşamlarında müzikbilgisi olmadan doğar mozartın eserlerini dinler ama affetme konusundaki gelişmeyi sağlayacak olaylarla gelir dünyaya gibi mi? yani aslında bu konuda kafamda oturmuş birşeyler de var ama güniçinde bile aklıma dolanan şuanda hatırlayamadığım zilyon tane düşünce oluyor benim merak ettiğim senin bu konudaki bilgin yada hislerin teşekkür ediyorum sevgiler♥️
BeğenBeğen
Sevgili Figen, çizgisel düşünüyorsunuz. Oysa bu evren çizgisel değil. Tüm hayatlarımız aynı anda yaşanıyor, yoksa ne gelecek hayatlarımıza ne de geçmiş yaşamlarımıza gidip oralarda çeşitli şifalandırmalar yapamaz veya bilgi alamazdık. Çalışmalarımda gördüğüm şey şu: Neye ihtiyacımız varsa, nasıl hizmet edeceksek ona uygun becerilerimizi getiriyoruz, ona uygun bir doğum yeri ve aile seçiyoruz. Bu yolculuğa en başında bilge başladık. Hem yüzbinlerce yıl önce, hem de bu yaşamda. Dikkat edin, her bebek ilk aylarında bilgedir, özsevgisi, özdeğeri, özgüveni tamdır. Daha sonra bunlar doğmadan önce seçtiğimiz çevrenin etkisiyle törpülenmeye başlar. Her yaşam temelinde özüne, sevgiye geriye dönüşle alakalıdır. Bunu her gün çalışmalarımda yaşıyorum. Umarım yardımcı olabilmişimdir. Sevgilerimle
BeğenLiked by 1 kişi
teşekkür ediyorum mor alev ve evet zamanın çizgisel olmadığı daha önce de defalarca burada yada başka kaynaklarda belirtilmiş olmasına karşın bu durumu düşününce bir türlü kafamda oturtamıyorum amaartık aklıma takılan soruları bu düzlemde düşüneceğim önce belki cevaplar gelir sevgiler mor alev🙏
BeğenLiked by 1 kişi
Tüm bu yazılanlar bıçağın iki yanı gibi sanki… değişim olacak bunu anladık. Zaten gerek medyada gerekse, youtube gibi daha özgür alanlarda konuşulanlar da hep bu doğrultuda ancak sorun şu ki kimse olacak değişikliklerin iyiliğimize olacağından bahsetmiyor. Çip takılması, 5g, on-line eğitim devamı vs gibi birçok konu gündemde. Herkes ulusal devletlerle daha büyük üst akılın savaşından bahsediyor. Sorum şu: biz hala kendi gerçekliğimizi yaratabilecek miyiz? Ve aslında 5g çip gibi real de kötü görünen şeyler bütünün hayrına midir? Teşekkürler mor alev
BeğenBeğen
Sevgili Elif, yorumlarda tekrar tekrar aynı sorular geliyor. O yüzden buraya geçen gün bir sağlık çalışanına verdiğim cevabı kopyalıyorum:
5G ile ilgili hiçbir şey düşünmüyorum. Genelde komplo teorileriyle ilgilenmiyorum. 5G ile ilgili yazılanlar doğru mu, yanlış mı? Bilmiyorum. Aslında hiçbirimiz bilmiyoruz. Peki böyle teoriler ne yaratıyor? Yukarıda yazıyorsunuz, korku ve tedirginlik yaratıyor. Korkuya ihtiyacımız var mı? Yok. Korku üreten şeyleri kimler yayıyor? Kendileri de korkan insanlar. Haklılar mı? Yine bilmiyorum. İçten, kalpten bilmediğim şeyleri de ne yazıyorum, ne de gerçekten dikkatimi çekmiyorlarsa, içimden bir ses beni çağırmıyorsa araştırmıyorum. Bu konu maalesef beni çekmiyor. Ama ilginç bir şey var, şimdi düşünüyorum da… Korku ve stres tepkileri bağışıklık sistemimizi derhal düşürür. Acaba 5G ile ilgili olumsuz bilgiler yayarak, normal halk olarak kesinlikle kontrol edemeyeceğimiz, çaresiz hissedeceğimiz bir şey hakkında korkmamızı kim istiyor? Bir komplo teorisi de ben yaratmış oldum. 🙂 Her zaman sorun, bu sevgi gibi mi? O çok önemli işiniz için güçlü bağışıklık sistemine ihtiyacınız var. Elinizden geldiğince dingin olun, kendinize iyi bakın. Kaygılandığınız zaman hayal gücünüzü kötüye kullandığınızı hatırlayın. Sevgilerimle
Ve ekliyorum: Kendi gerçeğimizi kendimizin yaratmadığı bir zaman olmadı ve olamaz. Her zaman ama her zaman neye inanacağımıza, neye izin vereceğimize biz karar veriyoruz.
Ben teşekkür ederim. Sevgilerimle
BeğenLiked by 1 kişi
🙂 sevgi evet haklısın sevgi en önemli kelime… teşekkür ederim ve seni seviyorum.
BeğenLiked by 1 kişi