Kancalar

hookŞu anda bulunduğumuz yerdeyiz. “Geçmişim neden böyle acılı veya sıkıntılı ya da geçmiş neden daha güzeldi? Gelecekte neler olacak?” Bu iki soru ve onların çeşitlemeleri bizi öyle meşgul ediyor ki, şu anda burada olduğumuzu unutuyoruz. Tam anlamıyla, “gerçek olmayan” bir sanal gerçeklik yaşamaya başlıyoruz, çünkü zihnimiz bulunduğumuz yerden başka her yerde! Dünde, on sene öncesinde, yarında, on sene sonrasında… Geçmiş senaryoları düşünüyorsunuz… Biliyorsunuz, hiçbir şeyi tarafsız hatırlamıyoruz, hep kendi bakış açımızdan görüyoruz durumları yani o hatırladığınız şey büyük ihtimalle tam olarak doğru değil.  Gelecek senaryoları… Belki mutlu son filmleri ya da korku filmleri yazıyorsunuz. Belki dua edip bekliyorsunuz yıllardır bir şey yapmadan. “Gelecek ne zaman gelecek?” diyorsunuz.

Oysa bu yazının başlığını ilk gördüğünüz an bile geçmişte kaldı, şu anda bu sözcükleri okuyorsunuz. BURADASINIZ. BURASI TARAFSIZ. BU AN sadece BU AN. Ve ben şu anda BURADAYIM. BURADA. Gelin birlikte bu ana odaklanalım. Burada ne var? Her şey ve hiçbir şey. Sonsuz potansiyel ve boşluk. Bu ana nefes alalım, bu ana nefes verelim, haydi şimdi. Ağır, uzun nefesler, bir iki tane daha…Anı hissedin… Belki bedeninizi hissetmeye de başlarsınız. Kürek kemiklerinizin arasındaki o tutulmuş kası, başınızın ağırlığı ya da hafifliğini, kolunuzdaki hafif kaşıntıyı ya da göğüs kafesinizin genişlediğini fark edersiniz. Ve bir nefes daha, tekrar ana geliyoruz. Bedeni hissettiğimiz an da geride kaldı. Yavaş. Sakin. Peki, bu an nasıl hissettiriyor? Aceleye gerek yok, ama geçmişte kalmaya da gerek yok. Bir sonraki bu ana geçiyoruz. Belki gözlerinizi kırparsınız, belki dışarıdaki hayat sesleri sizi rahatlatır ya da dikkatinizi dağıtır. BEN BURADAYIM. Kalbiniz, sizi bir ömür destekleyen kalbiniz, hep burada. O geleceği düşünüp, “ben sonra atarım, şimdi dün nasıl atmıştım onu düşüneyim” demiyor. O burada ve bu anda. Belki “seni seviyorum kalbim” dersiniz. Ve anda kalmaya devam ediyoruz. Burada hiçbir şeyin önemi yok. Burada kimse bir şey istemiyor. Burası rahat. Şimdi belki küçük benliğiniz araya giriyor, “Bu yazı nereye gidiyor?” diyor. “Hadi çabuk, yapacak başka işlerim var.” Ve siz de dersiniz ki, “Ben buradayım sevgili egom, sen de buradasın. Buradan, bu andan, şimdiden başka bir yer yok.” Ve izin verin bir dalga rahatlama yukarıdan aşağıya aksın, sizi süpürsün… Burası… Sadece… Burası… Şimdi…

Böylece birkaç saniyede ana odaklandınız. Bir çırpıda ufak bir meditasyon yaptınız. Aslında çok kolay, değil mi?

Şimdi anda kalmaktan ve kancalardan bahsedelim. Kancalar, Pema Chödrön’ün bize Tibet dilindeki “shenpa” kelimesiyle getirdiği bir kavram. Kelimenin tam anlamı “bağlanmak” ya da “yapışmak” ama verdiği his, “kancayı takmak” ya da “kancaya takılmakla” daha ilintili. Peki, kanca (shenpa) neye takılı? Davranış, tepki ve düşünce alışkanlıklarımıza takılı o kanca. Kanca takılı oldukça kalıplarımız değişmiyor, hayat hikâyemiz de öyle. Her saniyedeki sonsuz olasılıklar dizisinden kancayı takmış olduğumuz eski kalıbı seçiyoruz ve aynı hikâyeyi tekrar tekrar yaşıyoruz.

getty-images-betty-photoŞu anda bütün dünya yepyeni enerjilerle kancayı takmamayı öğreniyor. Kancanın takılabileceği çok şey var. Trump var, referandum var, ekonomik korkular var, haberler var, sizinle ilgili memnuniyetsizliğini belirtmiş olan bir aile ferdi, bir eş ya da iş arkadaşı var, bir sürü şey var… Etrafımız kancanın derhal takılabileceği yığınla tırtıklı, delikli, yapışkan durumla çevrili. Gözümüzün önünde ne kadar sallasalar da, üzerini türlü çeşitte yemlerle süsleseler de kancalara takılmayabiliriz ya da kanca atmayabiliriz.

Bunun için önce takılma sürecimizi anlamalıyız. Çünkü kancanın takılması için büyük bir şey olmasına bile gerek yok. Pema Chödrön diyor ki, “Bazen birisinin bize bir bakışı, duyduğumuz bir şarkı, hatta bir koku bile bizi o hisse getirebilir. Gelen hissin bulunduğunuz anla hiç ilgisi yoktur ama oradadır. En derinlerde bir sıkıştırılma, bir geri çekilme arzusu…” Burada açık kalbin yavaşça arkalara bir yerlere saklanmaya başladığı durumları anlatıyor. Sonra bu derin ve zor fark edilen hisler bizi kendini aşağılama, kıskançlık, öfke, suçlama gibi duygulara götürüyor. O noktada kanca tam olarak takıldı.  Kancayı bilerek ve isteyerek takmıyoruz elbette ama neden acı çektiğimiz konusunun tam da kökeninde “o” bulunuyor. Çünkü hissettiğimiz rahatsızlığın çaresinin kancayı taktığımız şeyde olduğu düşüncesine alışmışız.

Sürekli değişen bir dünyada yaşamanın getirdiği emniyetsizlik hissinde ve gelecek korkusunda kancalar bir virüs gibi yayılıyor, gelişiyor ve büyüyor. Bu emniyetsizlik hissini, arka planda hafif rahatsızlık, huzursuzluk olarak deneyimliyoruz. Ve bir şekilde hoşumuza giden şeyler yaparak rahatsızlığı sona erdirmeye çalışıyoruz, yemek, alışveriş, iş, vs… Ölçülü olduğu zamanda bu hoşumuza giden şeyler gerçekten harika. Tadına varabilir, hayatımızdaki varlıklarına minnet duyabiliriz. Ama o şeylere bizi rahatlatacak diye baktığımızda, onlara fazladan anlam ve güç yüklüyoruz, hooop bir kanca daha takılıyor!

Şikâyet ediyoruz, kanca! Birilerine onu acıtacak şeyler söylüyoruz, kanca! “Neden, neden böyle oldu?” diye kafa patlatıyoruz, kanca! “Nerede hata yaptım, benim suçum ne?”, devasa kanca!

Kancalardan kurtulmanın en iyi yolu meditasyonlarımızdır. Çünkü farkındalığımızı yükseltir, kendimizi daha iyi tanırız, anı yaşarız ve sakin, sağduyulu kararlar veririz. Kancaya takılmadan durumu değerlendirebilir ve yola devam edebiliriz. Olanlara önem vermemek değildir bu, sadece olandan ders alıp olgunlaşmaktır. Yani alışkanlıkla verdiğimiz tepkilerin yerine yeni tepkiler verebilir ya da tepki vermemeyi seçebiliriz. Buna Pema, “kaşıntıyı kaşımadan yola devam etmek” diyor.

Şimdi, kaşıntıyı kaşımadan yola devam etmek çok zor. Zincirlenmişiz gibi. Hatta duyduğumuz rahatsızlıktan dolayı cezalandırılıyormuşuz gibi.  Pema Chödrön’ün tavsiye ettiği şey tam da bu anlama gelmiyor. Öncelikle kaşıntının kökenini ve ona nasıl kancayı taktığımızı tanımalıyız. Bunu ancak pratik yaparak yeni bir günlük alışkanlık haline getirebiliriz. Kancayı hissettiğimiz an onu sorgulamalıyız. Sonra, ona sevgiyle yaklaşmalıyız. O rahatsızlık bizden gerçekte ne istiyor? Meditasyon alışkanlığının verdiği sakinlik, bunu berraklıkla görmenin en basit yoludur. Rahatsızlık, mesajını verdiğine emin olduktan sonra gidecektir. Bu kadar basit!

Her kaşıntının bir sebebi vardır. Şimdi onu görmezden gelmek ya da sürekli kaşımak yerine, kabul ettik. Mesajını aldık, ya sizi kaşındıran kazağı çıkaracaksınız ya da o kazağı giymeye devam ederek kaşınmaya kancayı takacaksınız.

Önerim kökte yatan sebebi tanıdıktan sonra kaşıntıya teşekkür etmektir ve onu sevgiyle serbest bırakmak. Sonra da o en derin arzu, ihtiyaç, istek üzerinde çalışmanız ve ruhunuza onu sunmanızdır.

Bunları sakin meditatif anlar olmadan yapmanız çok zordur. Çünkü kendi dışınızda yaşamaktasınızdır, hâlbuki kaşıntının kökeni kendi içinizdedir. Bu nedenle günde birkaç dakikanızı ayırıp meditasyon/sakinlik anları/düşünmeden düşünmek, arkadaşlar, adına ne derseniz deyin, kendi içinize dönmeniz ve anda bulunmanız yaşadığımız günlerde önemliden de öte, hatta hayati değerde!

Tam böyle derken yine Pema Chödrön’den bir alıntı yapıyorum, çünkü meditasyonla ilgili bir kanca da var! Pema, rahatlatan bir meditasyonu ve sonrasını şöyle anlatıyor: “Diyelim ki, meditasyonunuz sırasında rahat, yerleşmiş ve açık hissettiniz. Düşünceler geldi ve gitti, ama kancayı size takmadılar. Onları tanıdığınızda gökyüzündeki bulutlar gibi çözülüp gittiler. Çabalama hissi olmadan bulunduğunuz ana dönebildiniz. Sonra da o keyifli deneyime takıldınız. ‘Doğru yaptım, çok iyi meditasyon yaptım. İşte böyle olmalı, meditasyonlarımın örneği bu olmalı.’ Böyle yakalanmak kibir inşa eder, kibir de tam tersi yokluğu yaratır, çünkü bir sonraki meditasyonunuz hiç de ona benzemez.

Orada oturdunuz ve daldan dala atlamaya başladınız, işte bir şeye kafayı taktınız, evde bir şeyi düşündünüz. Endişelendiniz, telaşlandınız; korku ya da öfkeye kapıldınız. Meditasyon sonunda, bütün cesaretiniz kırıldı – ‘kötüydü’, ve kendinizi suçladınız. Bu iki meditasyon deneyiminin herhangi birinin doğasında doğru ya da yanlış bir şey var mı? Sadece kanca (shenpa) var! ‘İyi’ meditasyona karşı duyduğumuz his bizi meditasyonun “nasıl olması gerektiği” konusunda kancalıyor, bu kanca da ‘nasıl olmaması gerektiğine’ kancalıyor. Oysa meditasyon neyse odur. Bizler onun fikrine takılıyoruz. İyi deneyimin ne olduğu konusundaki yargılarımıza takıntı yaptığımızda diğer her şeyi bırakıp kendimize olumsuzca dalmamız güçleniyor, kötü deneyime takıldığımızda daha da güçleniyor. O yüzden bizlere kendimizi yargılamamız öğretilir, iyi ya da kötünün kancalarına takılmamız için.”

2015 yılında çok ihtiyacımız olacağını vurgulayarak bir meditasyon kampanyasıyla konu hakkında bir dizi yazı yayınlamıştım. Eğer siz de tanıdığım kişilerin büyük çoğunluğu gibi sessizlikte kendi kendinizle kalmayı, yargılamamayı, anda bulunmayı deneyimleyemiyorsanız, o yazılar yardımcı olabilir. Benim her zamanki önerim derhal düzenli meditasyon alışkanlığı yaratılması ama bundan bir şey beklenmemesidir (biliyorum tuhaf bir ironi var). Bu yazıların bir kısmı için buraya tıklayın, geri kalanları ise meditasyon kategorisinde.

Bu arada, farkındaysanız eğer “kancalar” ile yine salıverme işlemini anlatmış oldum, bu sefer bu konuyu Pema Chödrön sayesinde farkındalık ve anda kalmak açısından işledik. (Onun kitaplarını Türkçeye çevrilmiş halde bütün büyük kitapçılarda bulabilirsiniz.)

john-huntinghouse-fishingSevgili Bilge Baykuşlar, bu dünyada rahat, huzurlu, hayatından memnun, özgür ve severek, sevilerek yaşamayı istemeyen bir kişi bile olmadığına bütün benliğimle inanıyorum. Bunu başarabilmemizin yollarından biri farkındalığımızı artırmak, kendimizi minnet hissinde bulmak, anda yaşamak ve böylece salıvermek!

Bu zamana kadar çok farklı benzetmelerle çok farklı şekillerde salıvermeyi konuştuk. Kara tahtadan, kaşındıran kazaklara, dalgalarda sörf yapmaya, ışık üflemekten, Michael’la drama bağımlılığımızı kesmeye, Rafael’in verdiği aynada kendimizi görmeye kadar, kim bilir daha ne benzetmeler ve farklı yöntemler kullanacağız?? Hepsinin hedefi aynı! Şu taşıdığımız yükleri sevgiyle bırakmak! Gideceğimiz yere onlarla ulaşamıyoruz, hatta gittiğimizi düşündüğümüz yere çoktan ulaştığımızı bile anlayamıyoruz bazen.

Bu haftanın ateş dansında salıvermeye, merhametli ve tarafsız bir bakış açısına ihtiyacımız var. Böylece Mars’ın getirdiği öfke ateşini ve hızı en olumlu haliyle değerlendirebiliriz. Hatta sembolik olarak bir ateş yakıp bütün yargı ve önyargılarınızı, kalıplarınızı bile yakabilirsiniz.

Dünü bırakın, yarını bırakın. Buraya gelin. Tam buraya, yaşadığınız ana. Farkındalığınızı takdir edin. Zihniniz ve kalbiniz muhteşem varlıklar. Anda onları hissediyorsunuz. Anda siz sizsiniz. Anda bağımsızsınız. Anda harikasınız. Tam burada. Ahh, bir de kaşınmasak! 🙂

©Mor Alev 2017

Bu dönemde salıverme, arınma ve hayatınıza yeniden yön vermek konularında dönüşümünüzü hızlandırmak, ruhunuzun potansiyelini tam anlamıyla hayata geçirmek, Yüksek Benliğinizle daha yakın bir ilişki kurmak ve Mor Alev’le kişisel olarak çalışmak için randevu almak istiyorsanız lütfen “Yükseliş Enerjileri ile Kişisel Danışmanlık” bağlantısına gidin ya da moralev@outlook.com adresine yazın.

Bu yazının 5846 numaralı Telif Hakları Kanunu uyarınca tamamının ya da parçalarının kopyalanması, izinsiz olarak yayınlanması, yazarının adının değiştirilmesi, üzerinde hak iddia edilmesi yasaktır. Kanunun 71. maddesi uyarınca bunun aksi davranışlar hakkında kanuni işlem yapılır. http://moralev.com

21 comments

  1. sevgili mor alev, tam oluyor derken başka bi şey çıkıyor.:))) ağlancak halime gülüyorum.:) yine geçmişe daldım. öyle ki gelecek yok oldu adeta. yaşanacak açılımların belirgin bir şekilde hissedileceği bir tarih var mı? biliyorum siz zaten deneyimliyoruz diyeceksiniz ama mutlaka herkesin bir kırılma anı vardır. bir de bir de bizleri rahatlacak daha huzurlu hissetmemizi sağlayacak enerjiler hiç gelmeyecek mi?:))) çok mu sordum?:) sevgiler:)

    Beğen

    1. İşte bu soruya kancayı takmayalım 🙂 Siz eski okuyucunuz, biliyorsunuz, ne zaman sorusu hep şüphe belirtisidir. Siz de bu şüpheyi yazmışsınız zaten. Güvenmiyorsunuz. Evrene, Yaratan’a, belki de kendinize… O güven hissine hoş geldin demeden her esintide sallanacaksınız. Güvenmemenin de sebebi korku. Korkuyorsunuz. Korkuyu salıverin. Evrene güvenin, anın keyfinin çıkarın. Şu anda her şey mükemmel. Geleceğe gitmeye ihtiyacımız yok. Sevgilerimle

      Liked by 1 kişi

      1. bu tokatmıydı cevapmıydı bilemedim:) ama iyi geldi. teşekkür ederim:)

        Beğen

        1. Neden tokat olsun sevgili Neli. Benim bakış açımdan sorunuzun cevabı tam da bu. Sizin bakış açınızdan da büyük ihtimalle öyledir de işte şu kancalar yok mu 🙂

          Liked by 1 kişi

          1. teslimiyet güven gerektirir sevgili mor alev. bunu bildiğimizi zannediyoruz ama bazen an da yaşadığımız bir farkındalık sarsıcı ama yerinde oluyor.:) elbette tokat değil. ama etkili diyebiliriz.:)

            Liked by 1 kişi

  2. Merhaba Mor alev ve sevenleri,
    Ben beyin ameliyatı oldum. Çok şükür iyiyim ve başarılı geçti. Dikişlerim ve zımbalarım da inşallah bu perşembe alınacak. Hastane ortamında birbirinden ilginç insanlar, hikayeler ve komik sinir bozucu diye kategorize ettiğim olaylar yaşadım 10 gün boyunca… Hala kategorize ediyorum, eleştiriyorum, bu ve farklı sohbetlerde de… Farkındayım zihinsel, duygusal, fiziksel kaşıntılarım da dahil tam anlamıyla mutlu olmama engellisi olmuşum. Yoksa dikişin kaşıntısı ki yaşayan bilir sıkıntılı bir süreç,zımbaların batması gibi sorunlar bunların yanında bana en az rahatsızlık vereni diyebilirim. Uykusuzluk, ağrı vb sorunlarıma en fazla söyleniyorum, takılmıyor kafa yormuyuyorum ve öyle ya da böyle geçip gidiyor. İçimizi temizlememiz en önemlisi, gerçekten en elzemi tüm bedenlerimde bunu onaylıyor, ihmal etmeyelim.Dileğim hepimizin bu kaşıntılarımızdan en kısa sürede kurtulmamız. Öyle güzel ifade edilmiş ki yazı da emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
    Herkese sevgi dolu enerji göndermeye niyet ediyorum. Ve öyle de oldu. Şükür olsun.
    Sevgiyle kalın…

    Liked by 2 people

  3. ah kaşınmak ah….ama işe yarıyor hiç ummadığımız saklı köşeler çıkıyor ortaya…ve de iyi oluyor…sevgili mor Alev yepyeni eve taşındım…yeni bir oda…kayıplar değişen hayatlar…vesilelere baktım …rüya gibi değişti ..benim istediğim gibi değildi belki ama …yaşanan günlerin sonunda derslerimi fark edince tam da burada olmalıyım…bekleme de kalmalıyım dedim….istediğim hayata ancak buradaki derslerden sonra gidebileceğime karar verdim….şu ”an” burası….sevgiyle kabul ettim….titreşimim yükseldikçe evin titreşiminin benimle birlikte yükseldiğine ve yaşayanlara nasıl güzel bir etki yaptığına şahit oldum….kısaca şikayet etmeden gözlem yapmak ve sakin olmak yani kaşımadan beklemek süreyi azaltır diye düşünüyorum….”o an” neyi gerektiriyorsa biz zaten ”o an”dayız….ve de öyle…sevgimi yolladım…

    Liked by 1 kişi

  4. Yine muhteşem bir zamanlama ile muhteşem bir yazı. Çok çok teşekkürler sevgili Mor Alev. Ancak yukarıda tüm arkadaşların yazdığı kaşınma hissini de, minnet, şükür, tam aidiyet, anda kalma kısaca kendimi harika hissettirecek tüm hisleri de belli dönemlerde yaşayıp sonra pat diye duvara çarpıyor, yere çakılıyorum. Bir bakmışım tüm bu harika hislere çok uzaktayım, söylenip duruyorum her bir şeye, herkeslere. İkisi arasındaki farkı bildiğim halde üstelik! Bilmediğim zamanlarda nasıl baş ediyormuşum diye düşünmeden edemiyorum. Sonuçta çok aidim, çok andayım vs vs lerle ılık rüzgarlar gibi hayatla akarken pat küt güm bir şeyler oluyor ve bildiğim her şey karışıyor. Ara ara rüya görür gibi anlar içerisinde hatırlıyorum, adeta flash patlar gibi geçiyor içimden. Hatırla nasıl kurtulmuştun nasıl çözmüştünler. İyiye odaklanarak, şükürde kalarak, en öenmlisi de keyif aldığın şeyler yaparak, neşe ile diyor bir yanım… Ama işte o düştüğüm yerden yeniden odağımı değiştirmek çok çok zor oluyor, bazen olamıyor da. Yoga bile zul geliyor böyle zamanlarda “amaan sen de” ci oluyorum. Bu kadar uç noktalar olması ne yorucu. Hep bu kancalar.. Ama iyi ki varsınız! Sevgiler..

    Liked by 1 kişi

  5. Nedense şu kancalar da hep korkuların oluşturduğu boşluklara takılıp duruyor, tam an’ı yaşayacakken bizi geçmiş ya da gelecek tuzaklarına çekiyor :=) Çok çok güzel ifade etmişsiniz… Teşekkürler! Ellerinize, kalbinize sağlık…

    Liked by 1 kişi

  6. Sevgili mor alev, enerji calismalarina baslamadan sanirim karma temizligi yapilmasi gerekiyor. Sitenizde bu calismayi bulamadim. Bu konuda yardiminizi rica ediyorum. Onereceginiz calisma varsa paylasirsaniz cok memnun olurum. Sevgi ve saygimla..

    Beğen

    1. Sevgili Emel, karma 11.11.2011 de sıfırlandı ama geçmiş yaşamlarda oluşturduğumuz şartlandırılmalar, kalıplar ve korkular kaldı. Yöntemler bölümündeki salıverme sayfasında arzuladığınız çalışmayı yapabilirsiniz. Sevgilerimle

      Beğen

      1. Sevgili Mor alev,
        Bu 11.11.2011 ile ilgili bir yazı yazmanız konuyu biraz daha açmanız veya varsa takip ettiğiniz yayınlardan geriye dönük linkleri paylaşmanız mümkün müdür?
        Şimdiden teşekkürler,

        Beğen

  7. Sevgili mor alev, cekinerek de olsa sizden bir konuda bana yardimci olmanizi rica ediyorum. Karmanin 11.11.2011 de sifirlandigini soylemissiniz bana. Sizi yormamak adina tek kaynagim olan internet uzerinden hem karma sifirlanmasinin ne demek oldugunu hemde bu tarihin onemini arastirdim. Nu benim icin cok onemli. Zira 2011 yilinda beni derinden etkikeyen bosanma surecim basladi. Sizden ricam bu konularda audinlanmam icin bana kaynak onermeniz. Sevgilerimle…

    Beğen

Yorumlar kapatıldı.