Sevgili Bilge Baykuşlar,
Ne zaman sizlere böyle seslensem, bilgeliğimize geri dönmemiz için bir çağrı ve uyarı geldiğini biliyorsunuz. İçinde bulunduğumuz enerji girdabında bir hafta daha yaşıyoruz. Silkelenerek bırakmaya, kolektif arınmaya ve özgün çözümler getirmeye devam ediyoruz.
Mars, Siyah Ay Lilith ve Plüton Oğlak’ta, Koç’taki Eris’e kare açı yapıyor. Tartışmalar kolaylıkla çığırından çıkabilir. Ne olursa olsun, şimdi yapılan davranışların sonuçları olacaktır, davranış ne kadar yapıcıysa o kadar olumlu sonuçlar. Karanlık yönümüzü tanımaya devam ettiğimize göre, bunun tam tersi de mümkündür. Niyet ettiğinizin ötesinde zalim veya manipülatif görünebilirsiniz. O yüzden adımlarınızı çok dikkatli atmanızı, sözcüklerinizi dikkatle seçmenizi öneririm.
Utanç ortaya çıkıyor ve bu utancın üzerini kapatmak için hırçınlık yapabiliriz. Bunlar tabii ki otomatik tepkilerdir. Oturup düşündüğümüzde aslında utanılacak bir şeyimizin olmadığını, hata olarak gördüğümüz şeylerden ders aldığımızı ve başkalarına zarar vermişsek eğer, bunu telafi edebileceğimizi görürüz. İşin zor kısmı utanca yol açan olası geçmiş seçimlerimizin bize ve bütüne bir faydası olmadığını kabul etmek ve yeni bir yol seçmektir.
Bir başka olasılık ise şartlandırılmalarla utanç içinde hissettirilmektir. Toplum ya da aile baskısı bunu kolaylıkla başarabilir. Zaten doğduğumuz andan itibaren “düzeltilmeye”, olduğumuzdan başka bir insan olmaya itelenmiyor muyuz? Ve bu sırada, Eris’e bakıyoruz, böylece çözümün bir köşede büzüşüp kendi ruhuna kendini kapatmak olmadığını anlıyoruz. Eris aradığımız cesareti veriyor, ayağa kalkıp, “Ben benim ve mükemmel olmadığım için mükemmelim!” demek istiyoruz. Peki, bunu yapıyor muyuz? İşte önümüzdeki günler bu fırsatı kullanıp kullanmama seçeneği bize ait.
Bugün Merkür Satürn’le kare açıya gelirken, detaylar sinirinizi bozabilir ama öfkeyle harlamayın. Ateş ateşi çeker. Tarih boyunca olumsuz konuşmalar, şikâyetler, eleştiriler, dedikodu kimsenin yarasına merhem olmadı. Bu sadece sinirlerin daha da bozulmasına, kendinizi “dolduruşa getirmenize” ve saldırıya geçmenize sebep olabilir.
Venüs İkizler’e geçti, oldukça geveze bir hale geldi. Bir kısmı hafif, eğlenceli, diğer kısmı ise sürekli olarak özlemleri, istekleri ifade ediyor. Hangi özlemlerin size özgü, hangilerinin ise sadece antenlerimize takılmış özgün olmayan istekler olduğunu bulmamız yardımcı olacaktır. Ama bu çok yoğun enerjilerde, Venüs’ün İkizler’deki hali bir nebze olsun ruhumuzu açabilir, gidin biraz eğlenin, tiyatro, sinema, piknikler, sanat şimdi bizi şifalandırıyor. Kendinizi çok da ciddiye almayın. Mars-Plüton birleşmesinin etkilerinden biraz böyle nefes alabiliriz.
Sarah Varcas diyor ki;
“Koç ve Oğlak’ta yoğunlaşan enerjiler, gücünü özgüven ve iyi bilenmiş sezgilerden alan pratik hareketleri destekliyor. Eğer özgüveniniz, öz-değeriniz düşükse, bu enerjiyi kullanın ve sizi felç eden, daha önce de başladığınız şeylerde başarısız olduğunuzu, riskin buna değmediğini, rezil olacağınızı söyleyen iç sesinize karşı kullanın. Hiçbirimiz böyle sert, aşağılayan iç konuşmaya inanmak zorunda değiliz, ama inanıyoruz, olması gerekenden çok daha kolay bir şekilde ona itaat ediyoruz! Şimdi bunu yapmaya bir “dur!” demenin ve hayatın zorluklarına başka şekillerde yaklaşmanın vakti geldi.
Cüret etmeyen asla kazanamaz. Ve iş potansiyelini gerçekleştirmeye gelince, zaten cesur olmayan kaybetmiştir. Bu hepimiz buraya süper kahramanlar, sihirli şifacılar, hiper-ruhani-aydınlanmış varlıklar olmaya geldik anlamına gelmiyor. Bu sadece, hepimiz içimizdeki acımasız eleştirmeni salıverip de içeriye biraz daha fazla sevgi, huzur ve açıklık akmasına izin verdiğimizde çok daha fazla sevgi, açık zihinler, onay ve huzur bulacağız anlamına geliyor. İşte sadece o zaman bütün bunları kendi özgün yolumuzla diğerleriyle paylaşabiliriz.
Bu zamanda öncelikleriniz ne olursa olsun, hayatınızda olumlu değişiklikleri yaratıma sokabileceğiniz düşüncesine sıkı sıkı tutunun. Bu çok kolay olmayabilir, sıklıkla bize karşı bir yığın engel dizilmiş gibi görünse de, insan isteklerine can veren evrimsel kuvvet her zaman o engellerden çok daha güçlüdür. Hala daha Oğlak’ta çalışan Plüton inandığımızdan çok daha sağlam yapılı olduğumuzu bize hatırlatıyor. Çelik gibi sağlam, ipek gibi yumuşak çekirdeğimizi keşfederek, özel bir iç-güvene ulaşıyoruz: Gerektiğinde esneyebilir, gerektiğinde sapasağlam sarsılmadan ayakta durabiliriz. Ve bazen ağlamak da iyidir, gözyaşları gerçek benliğimizi tanımak için daldığımız derinlikleri anlatır.”
Semeriyeli Kadın
Sevgili Bilge Baykuşlar, geçen iki hafta boyunca güneşin önce Eris’le sonra Uranüs’le buluşmasını yaşadık. Dünya çapında da etkilerini gördük. Daha önce söylediğim gibi bu kaos, yaratıcı kaos, ne yaratılacağı ise bize bağlı. Önden çok fazla bir şey tahmin etmek, tahminler sadece geçmişte bildiklerimize dayandığı için verimsiz geliyor. Zaman yeninin yaratılma zamanı, yani daha önce yaratmadıklarımızın. Hiç aklımıza gelemeyen şeyler olabilir, yepyeni bilgilere uyanabiliriz.
Yarın Mars-Plüton buluşması gerçekleşiyor. Biri ileri, diğeri geri gittiği için buna kafa kafaya çarpışma da diyebiliriz! Bu hareket gerçekleşirken, Güneş ise tüm güneş sistemini şu enerjiyle aydınlatıyor:
“Yakup’un kuyusunun başındaki Semeriyeli kadın” Bu sembolü daha önce de uzun uzun anlatmıştım ama hikâyesi çok güzel olduğu için eski makalemden alıntılıyorum:
Bu hikâyenin pek çok farklı anlatımı bulunuyor, aradan geçen iki bini aşkın yılda ne kadar değiştirildi bilmiyoruz, ancak burada biz sembolün söylemek istediğine odaklanıyoruz.
Hikâye antik Semeriye’de geçiyor. Burası Batı Şeria’nın Kuzeyinde antik Filistin diyebileceğimiz bölgede. Toplum ikiye ayrılmış durumda. Kudüs merkezli Yahudiler ve karşı dağlardaki Semeriyeliler. Hah! İşte binlerce yılda pek de ilerleme kaydetmediğimiz bir halin, şartlanmaların bir başka temsili. Ayrılık ve düşmanlık sebebiyse din! Bu hizipleşmenin tarihi çok karmaşık ve hikâyenin geçtiği dönemin de yüzlerce yıl öncesine dayanıyor. Yahudiler Semeriye’de değil yürümek, sınırlarına yakın geçmekten bile sakınıyorlar.
Günümüz Nablus’unda bulunan bir kuyu var, adı Yakup’un kuyusu. Semeriyeli bir kadın bu kuyudan su çekerken İsa geliyor. Kadın, dışlanmış bir kabilenin de uç noktalarında yaşayan bir üyesi. Beş defa evlenmiş ve şimdi yeni bir eşi olmak üzere. Ona oldukça iyimser bir kadın da diyebilirsiniz! İsa, ondan içmek için su istiyor. Kadın şaşırıyor. Sadece bir Yahudi’nin onunla konuşmasına değil, üstüne üstlük bir de su istemesine ağzı açık kalıyor. O sadece bir Semeriyeli değil, hem de bir kadın! Uzun bir sohbet başlıyor ve İsa ilk defa mesih olduğunu ona açıklıyor. Kendine yakın pek çok kişi olduğu halde onlara değil bu kadına açılıyor. Sonrasında Semeriye’de birkaç gün geçiriyor. İşte hikâye bu!
Şimdi sembolün bize söylediklerine gelelim. Burada hesabı tutulacak bir durum yok. Burada bir dogma, fırsatçılık, ahlakçılık yok. Bu durum derin gerçeği kendine çekiyor. Oysa “arayanlar” bir sürü beklentilere sahip oldukları için gerçeği hiç bilemeyebiliyorlar. Bu kadın bu gerçeği ilk duyan kişi oluyor. Çünkü o bağımsız ve bağlantısız. Bilse de olur, bilmese de… Burada cömert bir ruh var ve bu ruh cömertliği hem sizin hem de karşınızdakinin ruhunu ışıklandırıyor. Yeniye açık olmayı, hırslardan uzak olduğunuzda korkuların da akıp gittiğini gösteriyor. Olanı olduğu gibi kabul etme ve kabul edilme hissi ve bunun ifadesi, aradaki uçurumu yok ediyor. Birden bire gerçek değerlerimiz ortaya çıkıyor.
Bu sembol çok güçlü bir dişi enerji taşıyor. Kabul eden ve edilen kadınlık. Bu sembol kuyu dolayısıyla bereketi de içeriyor. Açıklanan bilgi dolayısıyla aydınlanma da bütün bunların bir parçası ve sonucu haline geliyor. Günlük yaşamımızda bu sembol diyor ki;
İlginç, tuhaf bir kader… Neredeyse bu dünyaya ait olmayan bir saflık ve özünde kalmak, iyimserlik bizleri beklenmedik ve büyük bir göreve hazırlıyor. Biz bu görevin peşinde koşmadık, onu arzulamadık. Çelişki şu ki, eğer bu görev ve rolün peşinde koşsanız ona ulaşamayacaksınız. Bu hayal kurmayın demek değil. Ama egonuzun dikte ettiği şekilleri bırakın ve daha serbest ve bağımsız olun demek. Tarafsızlık, bağımsızlık her şeyden önemli! Önyargıları atın gitsin! Neredeyse bütün dünya ülkeleri 50-50 bölünürken, biz gerçekten ne istiyoruz? Kabul etmek ve edilmek! O zaman buna doğru adım atalım. Ruhumuzun cömertliğinde, berraklığında öğretilmiş olan korkuları, sözde tehlikeleri, şartlandırılmış kalıpları savuralım havaya ve önce kendi değerlerimize odaklanalım!
Bu sayede Dane Rudhyar’ın dediği gibi bütün bunların üzerine çıkabiliriz ve “VAROLUŞUMUZUN YENİ BİR NİTELİĞİ” açığa çıkar.
Özetlersek…
İşte Baykuşlar, bu enerji girdabında bir hafta daha geçirdiğimizde özümüzü daha da tanımış, bilmediğimiz niteliklerimizi ortaya çıkarmış olacağız. Hafta sonu çok güçlü Wesak Dolunayı var. Enerjiler müthiş güzel olacak.
Yukarıda anlattığım her şey kişiselden toplumsala ve dünya sahnesine uzanan enerjilerdir. Seçimler, Amerika, Kuzey Kore, Brexit, Suriye derken, duyduklarınızı ve gördüklerinizi artık başka gözlerle değerlendirebilirsiniz.
Unutmayın utanacak hiçbir şeyiniz yok. Sakin olun, otomatik tepkilerden uzak durun, ağız dalaşlarına çekilmeyin, uyanık olun. İkizler’deki Venüs’le güzel bir şeyler yapmaya giderek ortamı değiştirin, yumuşatın ve en önemlisi içinizdeki acımasız ve vicdansız eleştirmeni dinlemeyin!
Önümüzdeki bir hafta-on gün içimizdeki o henüz tıraşlanmamış elmasların ortaya çıkmasına izin vermemizi diliyorum.
©Mor Alev 2018
Bu dönemde salıverme, arınma ve hayatınıza yeniden yön vermek konularında dönüşümünüzü hızlandırmak, ruhunuzun potansiyelini tam anlamıyla hayata geçirmek, Yüksek Benliğinizle daha yakın bir ilişki kurmak ve Mor Alev’le kişisel olarak çalışmak için randevu almak istiyorsanız lütfen “Yükseliş Enerjileri ile Kişisel Danışmanlık” bağlantısına gidin ya da moralev@outlook.com adresine yazın.
müthişsin!. 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
Bu sabah içimde şöyle bir hisle uyandım.İçinde rengarenk enerjilerin birleştiği bir kokteyli coşkuyla neşeyle ve bir o kadar dinginlikle yudumluyorum. Ve bu yepyeni enerji dalgaları tum hücrelerimde dans ediyorlar.
Şimdi de bu harika mesajı yudumlar gibi satır satır okurken keyfime keyif katıyorum.
Bu dönüşümün hızına ayak uydurmak üzere dalgalarin arasından geçerken bir deniz kabuğu kulağıma fısıldıyor:
“Nefes güvenlidir hayat güvenlidir..”
Teşekkürler güzel MOR 💖
BeğenLiked by 3 people
Muhtesem yine Mor Akev. Toprak ana icin, ulkemiz ve tum dunya icin, kendim ve butunun hayrina olani sevgiyle seciyorum.
Bir konuda gorusunuzu sunar misiniz? Zaten calisiyorum yine ayni saglik sektorunde ek bir projeye baslamaya niyet ettim. Tam harekete gecmek icin bu donem uygun mu? Ya da hangi tarihte start vermek hayirli olur? Cok tesekkur ederim. sevgiler..
BeğenLiked by 1 kişi
Sevgili Melike, bu yazı cesaret! diyor. Siz ne zaman uygun buluyorsanız başlayın. Sorunuzun kökeni korku, başarısız olma korkunuzu salıverin. Sevgilerimle
BeğenLiked by 2 people
semeriyeli kadın hikayesine bayıldım ondan sonraki paragrafta paulo coelho’nun simyacı hikayesini hatırlattı bana.. simyacı çöle rüyasında gördüğü hazineyi aramaya giderken yanındaki kişi de çöldeki simya öğreticisini arıyordur aslında. Oysa ki simya öğreticisi, hazine rüyasına ulaşmaya çalışan ve simyanın ne olduğunu bile bilmeyen bizim simyacının karşısınıza çıkar ve anlatır simyayı…
BeğenLiked by 1 kişi
Ne kadar muhteşem bir yazı! Semeryeli Kadın’ın hikayesine bayıldım. Toplum olarak yaşadığımız yapay bölünmüşlük drama’sını ne güzel anlatıyor! Ayrıca sembolü anlatan resim de muhteşem güzel, tüm enerji bu renk ve figürlerle sanki aktarılmış!
Keşek bu yazıyı bir hafta öncesinde görebilseydim, özellikle de şu kısmı: ” O yüzden adımlarınızı çok dikkatli atmanızı, sözcüklerinizi dikkatle seçmenizi öneririm….” Şaka bir yana, geçen hafta eşimle hiç kayda değer olmayan bir konuda sıkı bir tartışma, hatta kavga yaşadık… Neyse ki hemen sonrasında tekrar dengemizi bulduk, sonuç şifa ile bitti 🙂 Fakat farkındalığımız dahilinde olmasına rağmen tıpkı anlattığınız şekilde her ikimiz de çok kolay kontrolden çıkıverdik. Sanıyorsam şu an herkes benzer şeyleri çok sık yaşamaya başladı, bu yüzden konunun bilincinde olanların kendilerine ve bu bilinçte olmayanlara karşı son derece dikkatli ve elinden geldiğince dengede olması gerekiyor.
Yazınız ve yorumlarınız için kalpten teşekkürler!…
BeğenLiked by 1 kişi
benim hayatımda niye hiç bir şey bir kıpırtı bile olmuyor? illa ki şizofren gibi iç dünyama mı dönmeliyim? belki kızacaksınız bu karamsarlığıma ama… gerçekten bilmiyorum…
BeğenBeğen
Sevgili Lilac, hissettiklerinize neden kızayım? Karamsarlık da iyimserlik gibi bir insan hali. Hepimiz bunu yaşayabiliriz. Fakat bir de şöyle düşünün, siz farklı ne yapıyorsunuz ki, hayatınızda kıpırdanma olsun? Her gün aynı tarifle aynı çorbayı yapıp sonra da lezzetini beğenmiyorsanız eğer, tarifi değiştirin! Tarif ise içe dönüp düşünerek ve hissederek değişir, sonra bu yeni tarifi denersiniz, yine beğenmezseniz, farklı kombinasyonları denersiniz. Ama niyet ortadadır ve harekete geçilmiştir. İşte o zaman değişim gelir.
Şimdi kullandığınız kelimelere gelirsek, büyük bir önyargı söz konusu… Şizofreni bir insan durumudur, bundan dolayı acı çeken bir sürü insan var. İnsan durumu diyorum çünkü şizofreniden muzdarip insanlar bunu her an, her gün yönetmek zorundalar. Düşünebileceğimizden çok daha fazla öz-disiplin, kontrol gücü ve metanet isteyen bir durum, hem kendileri, hem de yakınları için… Bunun nasıl bir hal olduğunu biliyor musunuz? Bir araştırma yapmanızı öneririm.
Diğer yönden günlük meditasyon alışkanlığı olan, kendi içine dönen yüz milyonları sağlıksız, eksikli -kullanmak istemediğim bir kelime ama sizin benzetmeniz bunu çağrıştırıyor- “deli” olarak niteliyorsunuz. Çünkü şizofren kelimesini bir aşağılama olarak kullanıyorsunuz. Bunlar cehalet de içeren önyargılardır. Şimdi yeni şeyler denemenin, içe dönüp öyle dışarıda değişiklikler yapmanın ve bütün önyargıları eleyip her insana, her varlığa şefkatle bakmanın vaktidir. O varlıklar ister şizofren olsun, ister size göre normal – ki normal ne demek, tanımı bile yok.
Umarım çok daha iyimser ruh hallerine gözlerinizi açarsınız.
Sevgilerimle
BeğenBeğen