Yaşadığımız Dönem Üzerine Düşünceler (Nisan 2019) – Semboller ve Dişi Enerji

 

Igor Morski art 2

Geçen hafta Pazartesi sabahı Plüton-Eris kare açısının tam hizalandığı günde olduğumuzu düşündüğümde, derhal “acaba neler olacak?” sorusu aklıma yazıldı. Akşam saatlerinde ise öylesine olduğunu sandığım bir şekilde televizyonu açtım ve o anda Notre Dame Katedralinden yükselen dumanlar haber oluyordu. (Evet, ben de zaman zaman televizyon seyrediyorum ama haberlere Yeshua’nın geçen yıl önerdiği gibi beş dakika ya da daha az vakit ayırıyorum) Kısa bir süre sonra canlı yayına geçildi ve yangın da spiral merdivenli en yüksek kuleyi sarmaya başlamıştı bile.

Bildiğimi gerçekten bilip bilmediğimi kontrol etmek için derhal çok sevdiğim eski kitabıma bakmaya gittim. (Dünyanın Gizli Tarihi – Secret History of The World, Jonathan Black) ve tabii ki hata yok, tesadüf yok. Büyük bir arınmanın dünyaya naklen yayınlanmasını seyrediyordum. Bu yangın inanılmaz bir sembolizm taşıyordu. Ancak içten bildiklerimi sizlere iletmem on günü aldı, geçen hafta çok yoğundu. Önümüzdeki günler de oldukça yoğun türbülansla geçecek gibi görünüyor (birazdan bu konuya da eğileceğiz)

Semboller, semboller…

Eris’i bu bloğu 2016-2017 yıllarında takip edenleriniz oldukça iyi tanırlar. İsyankâr dişi enerji, yalana, yapmacıklığa, gösterişe tahammülü olmayan gerçeklerin tanrıçası Eris, dönüşümün kralı Plüton’la gergin iş birliğine girerse ne olur? Hatırlayalım, Eris Uranüs’le bir araya geldiğinde 2016 yılında diğer pek çok aşırı, şaşırtıcı olaylardan sadece üçüne değinirsek, Brexit, 15 Temmuz ve Trump’un başkan seçilmesi sanırım yeterlidir. Eris’in enerjisi son derece yüksek ve kesin değişim getiriyor. Bazen enerji gelir ve fiziksel hayatımızda etkilerini görmemiz haftalar, aylar, yıllar alabilir ama söz konusu Eris olunca neredeyse anında görüntü alabiliyoruz. İşte böylece Pazartesi’ye biraz da merakla başlamam normaldi.

Peki, ben neyi bildiğimi “iyice” bilmek ihtiyacındaydım? Lutetia (Lutéce), İsis ve Kutsal Dişi kontrol etmek istemiş olduğum anahtar kelimelerdi.

Öncelikle yangının olduğu alana bakmalıyız. Katedral bilinen tarihin başlangıcından beri kutsal olarak görülen Ile de la Cité adasında yer alıyor. Paris’in orijinal ismi Lutetia, yani Işık Şehridir, zamanla onu kuran kabilenin (Parisii) ismiyle anılmaya başlanmıştı.  Şehrin kuruluş aşamasında bu adada şimdi katedral olan yerde İsis Tapınağı yer alıyordu. Biliyorsunuz, Paris dişi bir şehir olarak anılır ve görüyoruz ki gerçekten de Tanrıça enerjisiyle kurulmuş bir şehir. Bu adanın ise birçok ley hattının kesişme hattı olduğu söylenir. İsis’e adanan Pagan/Keltik tapınağın yerine daha sonra bir Hristiyan bazilika inşa edilmiş ve onun da yerine on ikinci yüzyılda katedral inşaatı başlamış. Buna önayak olanların Tapınak Şövalyeleri olduğu söylenir. Orijinal İsis heykeli ise St. Germain Manastırında saklanmış ama 1514 yılında başpiskoposun emriyle imha edilmiş.

Notre Dame ya da Türkçesiyle “Hanımımız”, yine dişi enerjiye ithaf edilmiş bir katedraldir. Şimdiki yorumuyla Meryem Ana’ya ama orijinali Mary Magdelene enerjisine ithaf edilmiş bir kutsal bina.  Bu binanın bilinen tarihi ve sanatsal öneminden bahsetmemize gerek yok ama karanlık tarihine de değinmeliyiz: Tapınak Şövalyelerinin son yöneticisi Grand Master Jacques de Molay burada yakıldı. Notre Dame Katedrali sayısız kadının cadı olduğu iddialarıyla yakılmasına şahit oldu. Savaşlar, ihanetler, devrimler gördü.

Katedralin tepesindeki büyük eski eril enerjideki kule yanıp yıkılırken, tek gördüğüm şey, dişiyi küçümseyen, köle yapan ve dişinin de buna razı geldiği düzenin, bilincin de yanıp kül oluşuna şahit olduğumuzdu. Bu kutsal toprak arınıyordu. Eris işini yaptı. İsis özgürleşti. Ama bütün bir Zodyak buna yardımcı oldu. Yangın kimse zarar görmeden söndürüldü. Sanat eserlerinin büyük çoğunluğu kurtarıldı. Daha da ilginci katedralin çatısındaki kovanlarda bulunan 180binden fazla arı da zarar görmemişti!

Summer solstice - Amanda ClarkMadem sembollere bakıyoruz, arı neyi sembolize ediyordu? Avia Venefica’ya göre (whatsyoursign.com), verimlilik, yuva, toplum, hayat, tatlılık, güzellik, sevgi, düzen, gizem ve bilgelik arı sembolizmi için verilen anahtar kelimeler.

Yeni dünyaya hoş geldiniz sevgili Bilge Baykuşlar! Bundan sonra dişi enerji nereye uzanacak, nasıl yeniliklere imza atacak, kız çocukları nasıl kadınlar olmak üzere büyüyecek ve erkeklerle oğlan çocukları içlerindeki dişi enerjiyi nasıl kucaklayacaklar merak ediyorum. Sırf bunu görmek ve yaşamak, bu dünyada bir 100 yıl daha kalmaya değer! Plüton ise diğer her türlü benzetmenin yanında küllerinden doğan Anka kuşuyla anlatılmaz mı? Ama küllerinden doğmak için önce eskinin yanıp kül olması gerekir.

Plüton Gerilemesi

Ama daha durun! Bir bilgi daha var. Plüton bugün duruyor ve gerilemeye başlıyor, Ekim başına kadar gerileyecek. Ağır yol alan Plüton, yangın sırasında da, bugünkü gerilemesinde de aynı derecede. Sabian sembolü “Manastıra giriş yapan kadın” Hmm… Notre Dame? Burada yine bir arınma ve zehirli materyalizmin elenmesi fikri var. Bu sembol aynı zamanda yukarıda bahsettiğimiz gibi kadınlara olan olumsuz yaklaşım ve davranışları, eşitsizliği de anlatıyor olabilir. Özellikle kilise/organize din skandallarından hiç de uzak olmadığımız bu yıllarda önümüzdeki dört ay daha da fazlasını duyacağımıza inanıyorum.

Gelelim Güneş-Uranüs Birleşmesine…

Ah, bir yanıcı durum daha! Ve bu sefer Eris’i daha yeni bırakan güneş, 22 Nisan’da Uranüs’e uğradı. Biliyorsunuz, böyle astrolojik enerjilerin etkileri birkaç gün önce başlar ve dalgalar halinde yükselerek devam eder, sonra da dalgalar halinde azalarak geri çekilir. Sadece Türkiye’de bile neler olduğunu biliyorsunuz. Uranüs toprak Boğa’da. Toprağı uyandırıyor, silkeliyor, arındırıyor. Büyük bir çirkinlik açığa çıkıyor. Verimli ürünler için zehir temizlenmeli. Zehri görmeden temizleyemeyiz. Her şey bu güneşte apaçık görülüyor.

Bu hafta çok ilginç bir hafta olarak devam ediyor.

Varoluş Hakkı

Bu sırada bundan 12 saat kadar önce Venüs ve Chiron Koç’ta buluştu. Yine etkisi birkaç gün önce başlayan bir buluşma. Yukarıdaki alt-başlığı hatırlarsanız Chiron’un Koç geçişini anlatmak için kullanmıştım. Evet. Dünyada gözlerimizi nereye çevirsek, nerede olumsuzluklar varsa, orada “ben de varım!” diyen insanlar var. Görülmediğine, değersiz olduğuna inanan ve buna isyan eden insanlar…

Venüs ve Chiron, bu yılki buluşmalarında kalp şifası üzerinde çalışıyorlar. Biliyorsunuz, Chiron’un şifası acıyla anlatılır, ama bence şifa için acıya gerek yok, özellikle şimdi kalp acısına ihtiyacımız yok. İnat etmeyip sorunları görmezden gelmeyi bırakırsak, acısız kalp şifası yaşayabiliriz. Acı, direndiğimiz zaman ortaya çıkar.

Sri Lanka’dan Bir Aşk Mektubu

Jane Newland - Cheetah sneaking pastBakıyoruz, yıldızlara, enerjilere, olan olaylara, kalbimize, evrenin bize verdiği mesaj hep aynı: Ayrımcılığı bırakın! Ayrı değilsiniz! Birsiniz!

Kasım 2015’de bir dalga terör olayının ardından genç indigo Sarah Jameel’in Medium.com’da yayınlanmış bir mektubuna yer vermiştim. Bugün bu mektubu yeniden yayınlıyorum. Sadece Sri Lanka değil, tüm dünyada ve Türkiye’de insan yapımı sorunlarla boğuşan, insan yapımı kriz ve acılarla kalbi kırılan herkes için. Hepimiz için. Bazen bizleri bir kız çocuğunun uyandırması gerekiyor. Genç dişi enerjinin sade bilgeliği ve masumiyetine bir daha şahit olalım:

Sevgili insan kardeşim,

Biliyorum yıl 2015 ve artık aşk mektupları yazmıyoruz, ama bu mektup biraz farklı – bu dünya için. Size bir güvercinle ya da postacıyla gelmiyor, doğrudan bilgisayarınıza ya da telefonunuza geliyor. Ve eğer şunu dediğinde Dumbledore ile hemfikirseniz, okumaya devam edin:

“Mutluluk en karanlık yerlerde bile bulunabilir, eğer siz ışığı açmayı hatırlarsanız.”

Dünyanın hangi bölümünde doğacağımızı seçmiyoruz. Bu, doğumdan yıllar sonra yapabileceğimiz bir seçim. Ve bazen, o seçim bizim için yapılıyor; eğer en sonunda bir mülteci olursanız, güvenliği olmayan bir bota binmek zorunda kalırsanız ve kaçakçıların insafına kalmışsanız, çünkü

“Kimse evini terk etmez, evi bir köpek balığının ağzı değilse, sadece sınıra koşarsınız, arkanızı dönüp baktığınızda bütün bir şehrin de koştuğunu görürsünüz. Lütfen anlayın, kimse çocuklarını bir şişme bota koymaz, su, karadan daha güvenli değilse.”

Ama sebep ne olursa olsun, sizin ve benim gibi insanlar güçlüdür, biz cesuruz ve “artık yeter” diyene kadar bekleriz.

Nöroloji araştırmaları, beyindeki kognitif fonksiyonlardan dolayı diğerlerinin duygularını anlayıp paylaşabilen tek varlığın insan olduğunu söylüyor. Bizler evrimleştik, ya da böyle yapıldık – hangi gerçeğe inanıyorsanız- bir başka insanın mücadelesinin acısını ya da bir başkasının zaferinin coşkusunu hissedebiliyoruz. Benim için bizi gerçekten insan kılan şey bu, millerce uzakta televizyonda ya da twitter akışında olayların gelişimini takip ediyor olsak da. Bugün bu kognitif fenomenin mükemmel örneği idi. Paris’te bir katliam, Beyrut’ta bir araba bombası, Japonya’da bir deprem ve insanoğlunun saldırganlığa yenik düştüğü sayısız diğer ataklar. (Saldırganlık, beynin çok ilkel bir parçası tarafından yönetilir; Düşünme süreci, analiz ve sosyal sorumluluk gibi daha yüksek kognitif fonksiyonları yöneten parçalar tarafından değil.) Merak ediyorum, evrimsel saati geriye mi alıyoruz, daha az insan mı oluyoruz. Ama iyi haber şu ki, nöroloji bize, daha şefkatli, daha huzurlu ve daha kibar olmak üzere beynimizi eğitebileceğimizi söylüyor. İşte buna öncelik vermeye ihtiyacımız var.

Bu bilimin nasıl harekete geçtiğini gösteren bir hikâye anlatmama izin verin. Ben Sri Lanka’da doğdum, yazılı tarihi 2500 yıl olan bir ülke. Budizm felsefesini bin yıldır kucaklamış olan bir ülke. Yüzyıllar önce Marco Polo tarafından “şüphesiz bu boyuttaki en güzel adalardan biri” olarak tanımlanmış bir ada ve Sir Arthur C. Clarke’ a göre “Seylan adası (eski ismi), küçük bir evrendir. Kültür, manzara, iklim çeşitliliği onun on katı büyüklükteki ülkelerden bile fazladır.” Peki, bu cennet adada ne sorun olabilir ki, doğru değil mi? Yüzyıllar süren Portekiz, Hollanda ve Britanya koloniliğinden sonra (şüphesiz bu da bugün Sri Lanka’da sahip olduğumuz kültür mozaiğine ve mirasa katkıda bulundu), kolonileşmenin olumsuz etkileri de geldi. Ve koloni yerine “böl ve yönet” dönemi başladı. Bu politik kültür, zamanın liderlerinin çok sayıda kötü siyasi kararları ve yönetim boşlukları 30 yıl süren bir iç savaşa yol açtı ve savaş ancak ben 18 yaşındayken sona erdi.

Yani ben, savaş sırasında doğmuş ve yetiştirilmiş bir kuşağın parçasıydım ve ön cephede yaşamasam da, 30 yıl süren bu toplu vahşet sonsuza kadar çocukluğumun bir parçası olarak kalacak. Kozmopolit başkent Colombo’da yaşamak, güvende olduğum anlamına gelmiyordu. Her gün okula gidip eve sağ salim dönüp dönmeyeceğimi, ya da ebeveynlerimin işten eve tek parça halinde geleceğini bilmemenin nasıl bir duygu olduğunu biliyorum. Şehir merkezlerindeki intihar bombacılarının sıklığı (özellikle o yelekler icat edildikten sonra), benim adına “bomba sesi refleksi” dediğim bir şeyle büyümeme sebep oldu. İşte bu yüzden hala daha, eğer yüksek sesle patlama benzeri bir ses duysam, ilk dürtüm kendime bunun bir bomba olup olmadığını sormak oluyor.

İlk defasında böyle bir katliamın yol açtığı felakete beş yaşında, anaokulundayken şahit oldum. Bakıcım ve bir şoför beni korku filmlerindeki gibi bir sahneden aldılar, o zaman gözlerime sanki olabilecek en büyük trafik sıkışıklığına şahit oluyormuşum gibi geldi, arabalar kan lekeli elbiseler giyen insanlarla doluydu. O gün okul müdürümüz eşini kaybetti, başkentteki merkez bankası ve dünya ticaret merkezi havaya uçmuştu. Yani, Amerikalı insanlar, ben 11 Eylül’ün sizler için nasıl bir şey olduğunu biliyorum; bizim dünya ticaret merkezimiz de yıkıldı. Yıllar yıllar ve çok patlamalar sonra, ben lisede sınıf başkanıyken, bu zamana kadar karşıma çıkan en zorlu liderlik sınavıyla karşılaştım. Ülke, askeri yollarla iç savaşı bitirmek üzere oldukça değişken, patlayıcı bir durumdayken, savaş bölgesinde masum sivillerin kalkan olarak kullanıldığı ve o bölgede olmayanların da sadece sivil kayıp olarak görüldüğü bir dönemdi. Bu yüzden, bir bomba ya da patlama sırasında nasıl davranacağımız konusunda eğitilmek, öğrencilerin çantalarının okul girişinde aranması rutin prosedür haline geldi. Ama aynı yangın alarmı ya da tatbikat gibi, öğrendiğinizi hiç kullanmak istemiyordunuz. Fakat bir gün o bomba patladı, ben ve diğer sınıf başkanları öğrendiğimizi uygulamak ve en önemlisi kargaşa dinene kadar, sınıf arkadaşlarımızı sakin ve güvende tutmak zorunda kaldık.

Yani, sizinle Paris’te olmayabilirim ya da Beyrut ya da Bağdat ya da onurunuzun korku ile kırılıp paramparça olduğu herhangi bir yerde ve siz bu gibi durumlarla nasıl başa çıkılacağına dair benim aldığım gibi eğitim almamış olabilirsiniz. Ama siz, bu deneyimden olduğunuzdan daha da güçlü çıktıysanız sizi saygı ile selamlıyorum. Gün gelecek ve bu çeşit çatışmalar doğal olarak sönüp gidecek, belki bir müdahale aynı şeyi yapacak. Ama o zamana kadar umut dolu olmaya ihtiyacınız var, nefret dolu olmaya değil.

Sri Lanka, her zaman benim büyüdüğüm güzel ada olarak kalacak, ben dünyanın neresinde yaşamaya karar verirsem vereyim. Ve yine de zaman zaman, sebebi siyasi ya da başka bir şey olsun, toplumlar arasında ayrım yaratmaya çalışan insanların verdiği sıkıntıyla uğraşacağız. Her zaman kendi fikrime ses vereceğim, biz muhteşem bir mozaiğin parçaları gibi birbirimize yapışık kalmak ihtiyacındayız – rastlantısal oluşmuş gibi. Çünkü farklarımız bizi güzel yapıyor ve benzerliklerimiz bizi bütün kılıyor. Ve bu ikisi hayatın ve gelişimin her yüzünde başarının formülü. Eğer bir barış elçisiyseniz, o görevi asla bırakmayın, çünkü dünyanın sizin gibilere çok ihtiyacı var.

İşte böyle, bugün ve yarın ve ismine yuva dediğimiz, doğadan ödünç aldığımız ve yok etmememiz gereken bu gezegendeki günlerimizin sonuna dek şu iki şarkıyı hatırlamanızı umut ediyorum; “We Are The World” (sadece je suis Paris değil, nous sommes le monde) ve “We Are Family”. (Mor Alev: Biz Dünyayız ve Biz Aileyiz) Çünkü her hayat önemli, medyada haber olsun, olmasın, Facebook belli bir felaket için “güvendeyim” fonksiyonu eklesin, eklemesin. Çünkü bizi kestiğinizde, aynı kırmızı kanın aktığını göreceksiniz, bu biyolojidir. Ve toplumun ya da herhangi birinin size başka bir şey söylemesine izin vermeyin. Umarım, son olaylar sizin sahip olduğunuza, bir eve bile sahip olmayanlara kapıyı kapatmanıza sebep olmaz. Umarım, olanlar sizi daha da güçlendirir ve kapıları bir şefkat ordusu yaratmak için iyice açarsınız. Aynı Sri Lankalıların kapılarını, ırkları, etnik kökenleri, siyası görüşleri ya da insan yapımı diğer sosyal yapılar yüzünden hedef gösterilen yabancılar ve arkadaşlara açtığı gibi.

Yani, ben ve çatışma yerine barışa, nefret yerine sevgiye, her şeyin üstünde şefkate inanan milyonlarca kişi, yaşamlarınızı tekrar düzene koyarken sizlerleyiz. Biyolojimizde zorluklardan sonra daha güçlü ve dayanıklı olmak var, kırıldıktan sonra kemikler güçlenerek yeniden büyür. Bu konuda bana güvenmiyorsanız, kemiklerin yeniden oluşumuna Google da bakın ve cevabı göreceksiniz.

Sevgiyi seçin. Savaşta sevgiyi seçin. Çaresizlikte sevgiyi seçin. İyi ve kötü göreceli kavramlar haline geldiğinde ve gri gibi göründüklerinde, sevgiyi seçin. Etrafınızdaki vahşetin devasalığı konusunda kimi suçlayacağınızı bilmediğinizde sevgiyi seçin.

Bu benim size mektubum, umarım bu mektup kalbinizi açarak sınırları aşmaya ve insanlığın özünü yeniden canlandırmaya yardımcı olur.

Ayubowan. Wannakkam. Assumi alaikum. Bunlar sadece bizim farklı yollardan huzur seninle olsun, iyilikle git dediğimiz kelimeler.

365 gün güneşin parladığı yerden (Yani Sri Lanka)

Sadece sevgi,

SJ

©Mor Alev 2019


Bu dönemde ruhunuzun potansiyelini bütünüyle anlamak, hayata nasıl geçirebileceğinizi öğrenmek, Yüksek Benliğiniz ve Ruh Ekibinizle daha yakın bağlantıda yaşamak üzere, Yüksek Benliğiniz (Yaratan Benliğiniz, Öz-Benliğiniz, İçinizdeki Işık) yönetiminde Mor Alev’le kişisel olarak çalışmak istiyorsanız lütfen “Yükseliş Enerjileri ile Kişisel Danışmanlık” bağlantısına gidin ya da moralev@outlook.com adresine yazın.

2019’da YENİ! En son nöroplastisite yöntemleriyle hayatınızı akışa açmak, alma-verme dengesini kurmak, kısır döngüleri sona erdirmek ve bolluğa “evet!” demek için “Dönüşümsel Akış ve Bolluk Metodu” bağlantısına tıklayın veya moralev@outlook.com adresine yazın.


Bu yazının 5846 numaralı Telif Hakları Kanunu uyarınca tamamının ya da parçalarının kopyalanması, izinsiz olarak yayınlanması, yazarının adının değiştirilmesi, üzerinde hak iddia edilmesi yasaktır. Kanunun 71. maddesi uyarınca bunun aksi davranışlar hakkında kanuni işlem yapılır. https://moralev.com

10 comments

    1. Hafta sonu katıldığım mitingte o kalabalığın icerisinde başımızda sürekli arılar uçuyordu, nereden geldi bu arılar deyip duruyordu herkes, yazdıklarınızı okuyunca bu geldi aklıma..

      Liked by 2 people

  1. Muhteşem bir mektupmuş… Ayrıca sizin yazınız için de ne kadar teşekkür etsem az… Zamanlama, evet, her zamanki gibi kusursuz. Tam da İsis-Osiris, Meryem Ana ve kutsal erkek üstüne düşünürken… Eris’le ise sizin sayenizde tanıştım. Verdiğiniz tarihler kişisel tarihimle öyle örtüşüyor ki, söyleyecek söz bulamıyorum. Sadece derin bir minnettarlık hissi ve şükretmeyi hatırlamanın verdiği huzur… Mor Alev, Sevgili Bilge Baykuş, bir kez daha ben de söylemek istiyorum: İyi ki varsın, iyi ki yazıyor ve paylaşıyorsun… Sayende tamamlanıyoruz. Yukarıdaki yazı için-tekrar ve tekrar-ayrıca teşekkürler ❤️

    Liked by 5 people

  2. Notre Dame haberini aldığımda sanat eserleri ile ilgili olarak üzülmemem mümkün değildi ama insanlık tarihi adına bu derece büyük bir yangının ne anlama geldiğini kalbime sorduğumda her şeyin yolunda olduğu ve o ateşin bir şeyleri yıkmaktan ziyade temizlemekte olduğu hissini buldum. Eril enerjinin hükmünü adeta göze sokan o fallik kuleler tek tek yıkılırken içimden hep “, şükürler olsun, teşekkür ederim” demek geçti. Ve dedim 🙂 Dame’ın tarihi ile ilgili bu derede derin bir tarih bilgim yoktu ve şimdi bu satırları okurken tüylerim diken diken bir halde okudum ❤ Kuleler birçok dinde yer alan bir sembolizma ve din açısından bakınca Hristiyanlıkta başlayan bu dişil enerjinin kendini böylesine güçlü bir biçimde ortaya koyuşunun, kurumsal inanç kapsamında birçok noktaya sirayet edececeğini hissedebiliyorum. Aslında bu his bana Avustralya’daki camide yapılan katliam ve ardından Hristiyan kadınların başörtüsü takarak nerede durduklarını açık bir biçimde ifade etmeleriyle birlikte gelmişti. Enerjinin kolektife dalga dalga yayıldığını görebiliyor ve kişisel hayatımda da hissedebiliyorum. 22 nisan günü hiçbir hastalık belirtisi göstermezken bir anda ağır bir baş ağrısı ve bulantıyla adeta neye uğradığımı şaşırdım. Nihayet kusabildikten ve uzuuun bir uyku çektikten sonra hiçbir şey olmamış gibi, sapasağlam uyandım ertesi gün- büyük arınmayı fizik bedenimiz de yaşıyor, çok net 🙂 Görünürde acıklı olan bu gibi olayların ardında parlayan dişi ve eril barışını hissederken sizin de bu mesajı bir barış mektubuna bağlayarak bitirmeniz gözlerimi yaşarttı, gerçekten yani, ağladım ama mutluluktan 🙂
    Çok kıymetlisin sevgili MorAlev, iyi ki varsın, iyi ki ışığınla bizi birbirimize bağlamaya vesile oluyorsun ❤ ❤ ❤

    Liked by 4 people

  3. Sevgili Mor Alev,

    Kisisel hayatimdaki yogunluktan Notre Dame olayini guzel bir sekilde takip edememistim.ama yangin haberini duyar duymaz,y.benligime sordugumda, o da bana “bir felaket degil,bir arinma.derin degisimin bir reaksiyonu” demisti. Hicbir korku ve dehset hissetmedim ki normalde toplumsal olaylarda derinden sarsilirim. Fakat bu yanginin bir arinma,degisim sonucuna geldigi cok acik. Yukselisimize isik tuttugun icin ve ayrica guzel mektup icin cok tesekkur ederim! Sevgiler!

    Liked by 3 people

  4. Bir süredir içimdeki eril-dişil enerjiyi dengelemeye çalışıyorum. Sanırım kolektifteki enerjiler de bu yönde çaba gösteriyor. Bu konuda bireysel yapabileceğimiz bir çalışma önerebilirseniz çok mutlu olurum. Sevgiler.<3

    Beğen

  5. Mektubu okuduğumda tam da bu hisse kapıldım: Sevgi merhamet şükran yağmurlarında islanmak gibi..
    Işıl ışıl, bir o kadar da farkındalığı arttıran bu harika yazı için her daim olduğu gibi minnettarım..
    Birlik bilincine bu denli hizmet eden ışık tutan insana şöyle demek istiyorum..
    Kalbiniz her daim parıldasın ve kalbinizden geçenler sizi bulsun sevgili MOR ❤

    Liked by 1 kişi

Yorumlar kapatıldı.