Yaşadığımız Dönem Üzerine Düşünceler (Temmuz 2017) – Uçsuz Bucaksız Sevgi

Sevgili Dostlar, Bilge Baykuşlar, Sevecen İnsanlar,

Bazen hayatın hızına yetişilmiyor, değil mi? Nisan ayında en son genel bir sohbetimiz olmuş, iki adet “düşünceler” yazısı yayınlamışım, ondan sonra da bir koşturmacadır başlamış! Aslında Haziran’da da içten bir “düşünceler” yazısı yayınlamak istemiştim ama o kadar çok bilgi akıyor ki son zamanlarda, öyle çok şey oluyor ki arka planda, durup düşünmeye pek de fırsat kalmıyor ve kanallık tercümeleri yayınlamak ya da en güncel enerjiyi en hızlı şekilde paylaşmak öne çıkıyor. Ve buna rağmen, henüz paylaşılamamış bir sürü bilgi de var.

Ama önce, bu sabah zihnimde gereksizce neyin yayınlanması “gerektiğini” düşünürken, iç sesim şöyle konuştu: “’Gerekli’ diye bir şey yok. Her şey yolunda, herkes alma zamanı gelen enerjiyi kendine göre alıyor, herkes kendi anlayışını kendince geliştiriyor. Michael’a danış.” (Baş Melek Mikail).

Ben de “pekâlâ” dedim, derin meditasyon yerine içimden bir kart çekmek geldi. Uzun süredir çekmecede duran Michael kartlarını elime aldım. Önce bir kart kendim için çektim. Ama tabii ki gelen mesaj evrensel ve onu sizinle paylaşmak istiyorum:

Kendinize yumuşak ve zarif davranın

“Siz yeterlisiniz. Kusur yok. Sorun yok. Bu kart şu anda içinde bulunduğunuz durumlarda elinizden gelenin en iyisini yaptığınızı, şartlarla en iyi şekilde başa çıktığınızı size hatırlatmak istiyor.”

Böylece Michael, “blogda ne yazacağım, bugün nelere odaklanmalıyız, hangisi en doğrusu, vs.” diye kendi kendimle didişirken, beni durdurdu ve merkeze geri getirdi. Çünkü genelde akışta kalan ben, dün Ann Albers’ın dediği gibi her şeyi yönetmeye kalkışmıştım! Ve değil akışta kalmak, kendime azap çektiriyordum. Halbuki bu blog sadece akışta ve yumuşakça yazılabiliyor.

Haydi, savunma için şunu söyleyeyim, bu enerji muhabirliği işini çok ciddiye alıyorum ve çok şey oluyor, onları iletmek istiyorum! Hepsini bilmeli miyiz? Sanırım değil. Ama benim bilincime bir şekilde giriyorsa, siz okuyucuların da haberi olması gerekir düşüncesi de elbette içimde bir yerde sürekli çalışıyor.

Şimdi, bunu yaşayan tek kişi olduğumu sanmıyorum. Sizin de işiniz, yapacaklar listeniz başınızdan aşkın mı? Fiziksel olarak dursanız da, bir parçanız yapmanız “gerektiğini” düşündüğünüz şeylerle mi meşgul? Gün bittiğinde, bir sonraki günün listesi bir gün önceden uzun mu? Konu ne olursa olsun. Belki saçlarınızı kestirmeniz gerekiyor, belki doktora görünmeniz ya da çocuklar için bir şeyler yapmanız, belki işinizde bir proje var ya da daha da ilginci, tatile gitmeden önce yapılması gereken şeyler listesi var, bütün o listelere o kadar çok şey ekleyebiliriz ki.

Önerim şu:  “Gereklileri” elimizden geldiğince hayatımızdan atalım. Ne dersiniz? Pek çoğu hayati önemde değil. Sadece, olsa iyi olacağına inandığımız şeyler.

Peki, bu şeyler gerçek mi? Bizi geliştiriyor mu? Anda önemleri var mı? Bunlar içimizden mi geliyor? Şartlandırılmalardan mı? Bu “gerekliliği” biz mi yarattık yoksa birileri bir zamanlar bunun iyi bir şey olduğuna karar vermiş ve toplum da onaylamış mı? Neden sürekli kendimizi baskılıyoruz?

Her birinizin cevapları farklı olacaktır. Ama bu düşüncelerle birlikte Michael’ın verdiği duayı da ekliyorum. Böylece bedenimizdeki adrenalin akışını dengeleyebilir, bir nefes alabiliriz. Ve sonra da keyifle yapmak istediklerimizi yapabilir ve en önemlisi “olmaya” odaklanabiliriz:

“Baş Melek Michael, lütfen kendime zarif ve yumuşak bir şekilde davranmam için ve düşündüğüm, konuştuğum, yaptığım her şeyde besleyen ve bakan sevgi enerjisinin bulunması için bana yol göster. Şefkat ve merhamete layık olduğumu bilmeme yardım et. Sonsuz iç huzuru hissetmek için bütün suçluluk duygularımı salıveriyorum. Teşekkürler Michael, Teşekkürler Yaratan.”

Farkındaysanız, “gereklilik” kavramın yol arkadaşı “suçluluk duygusu” olabiliyor. Bu da doğrudan öz-değerimizi, öz-sevgimizi etkiliyor. Bir şeyi zorunlu olduğunuzu düşündüğünüz için yaparken bile, tam olarak içinizden gelmediği için suçlu hissedebilirsiniz… Çok tuhaf değil mi? Haydi şimdi bu duayı yeniden okuyalım:

“Baş Melek Michael, lütfen kendime zarif ve yumuşak bir şekilde davranmam için ve düşündüğüm, konuştuğum, yaptığım her şeyde besleyen ve bakan sevgi enerjisinin bulunması için bana yol göster. Şefkat ve merhamete layık olduğumu bilmeme yardım et. Sonsuz iç huzuru hissetmek için bütün suçluluk duygularımı salıveriyorum. Teşekkürler Michael, Teşekkürler Yaratan.”

Suçluluk gitti mi?

Ve bir sonraki karta geçersek, “Michael, bloğun bugün iletmek istediği mesaj nedir?” diye sorduğumda şu cevap geldi:

Sonsuz Sevgi

Ha! Ha! Ha! Bu blog başka hangi konuda yazabilir ki? Her şey sevgiyle alakalı değil mi? Hepimizi yaşatan şey bu değil mi? Şifa da, yaratım da, özgürlük de, tüm deneyimler de sevgiden gelmiyor mu? Bazen gölgeler, bazen günlük stresler, bazen bilinçaltı, karma, çakralar, güncel konular, bir sürü farklı şeyden bahsederken, ana konunun hep ve her zaman, değişmeyen şekilde sevgi olduğunu unutuyor muyuz? Belki de…

Dostlar, bu blog, bu Blog Hamileri, Melekler ve diğer her şey bizi seviyor. Sadece hissetmeye izin vermemiz gerekiyor. İnanın seviliyorsunuz, şu anda hayatınızın hangi aşamasında olursanız olun, Pazar günkü dolunay etkisiyle hangi çatışmalar, çetin şartlar, hüzünler ve pişmanlıklar, hayal kırıklıkları, yüzeye çıkmış olurlarsa olsunlar, onlar gerçek değil! Hiçbiri değil! İllüzyonu biz yaratıyoruz, biz sona erdirebiliriz!

Michael şu duayı veriyor:

“Lütfen beni her zaman sarmalayan sevgiyi hissetmeme yardım et ve böylece ben de sevgi vermek, sevgi ifade etmek ve sevgiyi kabul etmek konularında kendimden emin ve güvende hissedeyim. Teşekkürler Michael. Teşekkürler Yaratan.”

Şimdi nasıl hissediyorsunuz?

Sevginin ucu, bucağı yok. Bu denizin her damlası sevgi. Gelişimimiz ve esenliğimiz için türlü şekillere giriyor, kendinin pek çok yüzü haline geliyor. Güven oluyor, ilham oluyor, şükran oluyor, sevinç, gözyaşı ve azim, kahkaha ve yaratıcılık oluyor, bazen bir insanda beden buluyor, bazen bir davranışta… Ve daha pek çok şeyde… Sevgi bizi seviyor!

İşte bugün, bu ay, bu dönem bu bloğun mesajı budur! Her zamanki gibi, asla yalnız değilsiniz ve çok seviliyorsunuz…

©Mor Alev 2017

Bu dönemde salıverme, arınma ve hayatınıza yeniden yön vermek konularında dönüşümünüzü hızlandırmak, ruhunuzun potansiyelini tam anlamıyla hayata geçirmek, Yüksek Benliğinizle daha yakın bir ilişki kurmak ve Mor Alev’le kişisel olarak çalışmak için randevu almak istiyorsanız lütfen “Yükseliş Enerjileri ile Kişisel Danışmanlık” bağlantısına gidin ya da moralev@outlook.com adresine yazın.

Bu yazının 5846 numaralı Telif Hakları Kanunu uyarınca tamamının ya da parçalarının kopyalanması, izinsiz olarak yayınlanması, yazarının adının değiştirilmesi, üzerinde hak iddia edilmesi yasaktır. Kanunun 71. maddesi uyarınca bunun aksi davranışlar hakkında kanuni işlem yapılır. http://moralev.com

14 comments

    1. merhaba MorAlev, dün öğlen saatlerinde başlayan ve öğleden sonra 14:00 de 14/07/2017 de içime tam olarak gelen his ; kim olduğumu bulmak şeklindeydi…Yazılarını ve enerji çalışmalarını izlemeye çalıştığım Ilker Durmaz beyin facebooktan paylaştığı bilgi de bu duyguları hisseden tek kişinin ben olmadığım, kollektiften gelen bir durum olduğu ve nefeslerle serbest bırakarak, topraklanarak, uyumlanarak başarabileceğimi ya da yaradandan gelen bir mesajı, ya da okuyacağım bir yazıdan sonra bu yanıtı bulacağım yolundaydı…Bugün de sizin sayfanıza bakmak istedim ve bu muhteşem yazınızı okudum.Teşekkürler. Hatırlattığınız için 🙂 Evrendeki sevginin parçalarından biriyim .

      Liked by 1 kişi

  1. Ya çok tatlısınız ama ☺ seviyorum sizi dünden beri her fırsatta seviyorum sizi diyorum sevdiklerime ve yüz yüze tanımadığım halde siz de onlardan birisiniz… Sevgiler 😊

    Liked by 1 kişi

  2. Kendimi gördüm bir anda.. 🙂 ve sonunda ağladım. Teşekkürler..iyi ki varsınız sevgili Mor Alev.Yüce Yaratıcıma sonsuz şükürler olsun. Sizi Seviyorum. ❤

    Liked by 1 kişi

  3. Bu sabah deniz kıyısında meditasyon yaparken yüksek benliiğmi kendime daha zarif ve kabulde olmam için yanıma davet ettim.Her kendim ile çatışmaya düştüğümde onun yumuşak varlığını bana sevgiyle bakarken hissettim ve uzun süredir böylesine derin ve huzurlu hissetmemiştim..bu yazıyı henüz akşam 19.00 da okuduğumda bugün Michael ile aynı düşündüğümüzü gördüm:)

    Liked by 1 kişi

  4. Sevgili Mor Alev, harika bir yazı çok teşekkürler! Son Dolunay’dan beri bahsettiğiniz “gereklilikler” i , “…meli, …malı” ları yaşamımdan çıkarmaya o kadar zorlanıyorum ki!….Şu dönem bulabildiğim her bir zaman kırıntısını bile kendimle baş başa geçirmek için ,inanılmaz bir dürtü hissediyorum. Fakat mesajı almama rağmen ben de bunu yapamadım. Bu sefer, vücudum kontrolu ele aldı, durup duruken çok yoğun bir nezle, başağrısı ve halsizlik yatağın yolunu gösterdi 🙂 İşin ilginci, nezle, yattığımda veya meditasyon yaptığımda duruyor, ayağa kalktığım an bir musluktan akarcasına tekrar başlıyor 🙂 Ayrıca -bilincinde olarak- üzerinde çalıştığım dersler inanılmaz ağır gelmeye başladı. Sevgi herkese, herşeye karşı çok yoğunlaştı. Tüm bunların beni getirdiği son noktada kendimi “yapmak” değil sadece ” bırakmak ve olmak” durumunda buldum.

    Selam, sevgilerimle…

    Beğen

    1. Sevgili Behçet, daha dün okudum, bu dönemde oldukça fazla mukus üretmek de yükselişle alakalı bedensel değişimlerin bir işareti olarak anlatılıyordu. Bu nezle onun işareti olabilir. Geçmiş olsun! Teşekkürler

      Liked by 1 kişi

      1. Bilgilendirdiğiniz için çok teşekkür ederim Sevgili Mor Alev! Daha önce bu semptom yükselişle ilgili hiçbir kaynakta karşıma çıkmamıştı! Bu, benden önce eşimin ve kızımın geçirdiği, benim geçirmediğim şiddetli mide-bağırsak rahatsızlığını da açıklıyor muhtemelen! Yapılan tahlillerde hiçbirşeye rastlanmadığında, ben bunu artan titreşime bağlı olarak yoğun toksin atma, arınma olarak yorumlamıştım kendimce. Galiba vücut tipine ve yapısına göre mukus artışı değişik bölge ve organlarda daha yoğun olabiliyor, her frekansın kendine göre getirileri, tezahürleri oluyor, dolayısıyla ortalıkta “salgın” olarak isimlendirilen bu vakaların çoğu belirttiğiniz kategoriye giriyor.
        Bu fırsatla ben de size şu an okuduğum ve çok beğendiğim kitabı, -eğer okumadınızsa- Bruce H. lipton’un “İnancın Biyolojisi” ni tavsiye edeyim 🙂
        Sevgiyle Kalın…

        Beğen

        1. Sevgili Behçet, evet ben de aynen öyle düşünüyorum. Yeni Enerji Spektrumuyla Haziran başından beri bedenimizdeki suyun, hücreler arası ve hücrelerdeki suyun kalitesinin değişim için hazırlandığını ve bunun için bir nevi detoks yaşadığımızı hissediyorum. Bunun bilimsel kanıtını ne zaman göreceğimizi bilmiyorum. İnancın Biyolojisini okudum. Çok teşekkür ederim.

          Beğen

      2. Merhaba Mor Alev, Behçet Işık Seber’e verdiğiniz yanıtı okuduğumda , son dolunayda katıldığım enerji çalışması sonrası yoğunlaşan kronik astım rahatsızlığımın artması sonrası bedenimde yarattığı rahatsızlıkların artık giderek beni nefessiz bırakması, mukus salgısının artması, çıkartamayarak beni tıkaması bunlara ek kortizon tedavisine başlanması…Oysa doktoruma da söyledim nefes egzersizleri yapmaya çalışıyorum deyince doktorum da nasıl yaptığımı merak etti …bir şey de söylemedi diyafram nefesi yapıyorum dedim yalnızca 🙂 Demekki yükselişimizin izleri bu belirtiler…nefeslerle serbest bırakmayı sürdürmeli ve akışa izin vermeliyiz değil mi ?

        Beğen

        1. Sevgili Tutku, doktorunuzun verdiği yardımları ve tedavi yöntemlerini de lütfen göz ardı etmeyin. Ancak, bunu siz de biliyorsunuz, kronik astım özellikle stresle alakalıdır. Kendinize iyi bakın, elinizden geldiğince kendinize yumuşak davranın. Evet, bence ödem ve mukus üretiminde bir artış var, ama daha önce de yazdığım gibi bunun sebebinin enerjiler olduğunu kanıtlayan hiçbir veri henüz yok. O yüzden yanıltıcı olmak da istemiyorum.Ama sezgilerime dayanarak, büyük bir hücresel temizliğin tam ortasında olduğumuzu söyleyebilirim. Size çok geçmiş olsun. Sevgilerimle

          Beğen

  5. Bu blog her zaman en dogru seyleri , ‘en dogru zamanda’ soyledi bize. Bu dolunayin ‘perişan’ eden etkilerini bu yazidan daha guzel ne hafifletebilirdi ki?
    Gonulden tesekkurler bloga, hamilerine , sevenlerimize ve tevekkul yolunda gonlumuzu genisleten ‘o’ yuce makama..

    Liked by 2 people

Yorumlar kapatıldı.